"Beni dünya nasıl görecek, bunu bilemem... Fakat ben kendimi, kocaman bir gerçekler okyanusu önümde keşfedilmemiş dururken, kıyıda kendimi oyalayan ve kâh daha yumuşak bir taş kâh daha güzel bir deniz kabuğu bulan bir çocuk gibi görüyorum."
Bir pazar günü, Bernard Higginbotham'ın evinde, sıkıcı bir akşam yemeğindeydi ve Martin şu sözleri bağırmamak için kendini tuttu:
"Yapıtlar tamamlanmıştı. O zaman açlık çekmeme razı olduğunuz, evinize gelmemi yasakladığınız ve beni sadece bir işe girmedim diye lanetlediğiniz halde, şimdi önüme yemekler diziyorsunuz. Üstelik yapıtların hepsi o zaman yazılmıştı. Şimdi, ben konuşurken, kendinizi tutuyor, fikirlerinizi söylemiyorsunuz, benim söyleyeceklerimi saygı ve dikkatle dinliyorsunuz. Size hepinizin kokuşmuş ve hırsızlarla dolup taşan bir topluluk olduğunuzu söylüyorum; ama öfkeleneceğinize, ne diyeceğinizi şaşırıyor, abuk sabuk sesler çıkarıyor ve söylediklerimin doğruluğunu kabul ediyorsunuz. Peki, neden? Çünkü şöhret oldum ben; çünkü çok param var. Yoksa Martin Eden olduğum, budala sayılmayacak 'sıkı bir çocuk' olduğum için değil. Size kalkıp da, ayın yeşil bir peynir olduğunu söylesem hemen kabul edersiniz, ya da en azından, yalanlamak için uğraşmazsınız, çünkü dolarlarım var, bir sürü dolarım var. Oysaki bunlar çoktan, çok önceden kazanılmış paralardı; bana ayağınızın altındaki toprağa tükürür gibi tükürdüğünüz zaman tamamlanmıştı o yapıtlar."