Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Geçmiş hiç geçmemiş.
"Ama gitmek sıyrılmak, geride bırakmaktır. Savunmasız, çıplak, yaşayan varlığını ölü kabuktan sıyırmaktır. Ölü kabuğu atmak, geride bırakmaktır. (...) Ölü kabuk geçmiş değildir. Geçmişin de bir ölü kabuğu vardır, üstelik bu ölü kabuk da gelişir, kalınlaşır, tıpkı yaşayan her şey gibi büyür. Geçmiş kabuğun içinde canlıdır, nefes alır, bitmiş değildir, olmayı sürdürür, durmaksızın yeniden olur. Her anımsama ölü kabuğu soyma girişimidir, orada canlı olanı, yaşayanı, nefes alanı ele geçirme girişimi, hapsolmuş olanı salıverme çabasıdır. Belleğin kalınlaşan ölü kabuğunda bir tünel açmaya çalışmaktır. Böylece yalnızca geçmiş değil zamanın kendisi de orada öz varlığını serebilsin; kendini ölü olandan, ölü bir yılan gibi katılaşandan kurtarsın, her şeyi bir kez daha geri çağırsın, böylece orada yeniden yenileyici gücüne, özü olan unutuşun, durmaksızın kendini kendi üzerinde katlayışının sonsuz oyununa katılabilsin... "
İnsan bazen unutarak kurtulur, çocuklar bile. Hatırlamaya dayanabilmek için büyümek gerekir. Hatırladığında da gerçek anımsama mı uydurduğun bir masal mi bilemezsin.
Sayfa 189 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir anımsama kadar, bir gülüş kadar, yaman ve kesin bir rahatlamanın –hep– eşiğindesin oysa. Ama olmuyor işte. Bin bir çetrefile, taşlaşmış çetrefillere bir tane de sen ekliyorsun: Günün gecen düğümbedüğüm.
Anımsama bir buluşma şeklidir. Unutkanlıksa özgürlük.
Hükümdarlardan, devlet adamlarından, halklardan, tarih deneyinden ders almaları istenir. Ama deney ve tarihin öğrettiği de, halkların ve hükümetlerin hiçbir zaman tarihten bir şey öğrenmedikleri ve bunlardan alınabilecek derslere göre davranmadıklarıdır. Her bir dönem, her bir halk, öyle kendine özgü koşullar içindedir, öyle bireysel bir durum gösterir ki, ancak o durumun içinde o duruma göre karar verilmesi gerekir ve ancak böyle karar verilebilir (bu kararda haklı olmayı ancak yüce karakterler bilir.) Olayların kalabalığı içinde genel bir ilke, geçmişteki benzer koşulları anımsama yetmez; çünkü böyle solgun bir anı şimdinin fırtınası içinde güçsüzdür, özgürce yaşanan zamana karşı koyamaz.
Bu Kitabı Çalın
Bellek denilen şey esrarlarla dolu bir garip lunapark işte. Bazı olaylar bizi olduklarından daha büyük ya da daha küçük ya da daha renkli görünüyorlar. Hatta bazen hiç olmamış olayları, hatta insanları anımsadığımızı sanıyoruz. Belki de uydurduğumu ya da kurguladığımı sandığım öykülerin birçoğu gerçekte yaşayıp da unuttuğum şeyler. Ya da tam tersi… Belki de her şey büyük bir anımsama anından başka bir şey değil. Bunu kim bilebilir ki? Artık bana doğruları fısıldayan Serap olmadığına göre, ben bilemem.
Reklam
Yatağa girince önceki geceki rüyayı anımsama ile ilgili freud un falan bir çalışması var mı acaba.
Eski ruhbilimciler, insandaki dış duyulardan başka, beş de iç duyu kabul ederlerdi. Bunlar bellek (hafıza), sezgi (vahime), imgelem (muhayyile), anımsama (müzekkire) ve düşünme (müfekkire) idi. Bu beş duyu, bir ortak duyuda (hiss-i müşterek) birleşirdi.
Dünyanın çeşitliliği içinde anımsama da unutma da yolunu şaşırır; bilginin çeşitliliği içinde, olguların uçsuz bucaksız kütlesi içinde insanın nereden geldiği ve nereye doğru çabaladığı önemsizleşir, köken ve hedef silikleşir.
Yavaşlık ile hız, anımsama ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.