Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mustafa Kemal Atatürk'ün öngördüğü "Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, inkılapçı, halkçı ve devletçidir" şeklindeki anayasanın ikinci Maddesi yeni anayasa ile "Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik, hürriyetçi ve sosyal bir devlettir" şeklini almıştı. Üstelik İhtilali gerçekleştiren, 38 kişilik Milli Birlik Komitesi mensuplarından 14 kişi, demokrasi ve hukuk ortamının sağlanmasını istedikleri ve DP'lilerin asılmalarına karşı oldukları için önce kurşuna dizilmek istenmiş, daha sonra her biri farklı yerlere sürgüne gönderilerek gözdağı verilmek istenmişti. Ne acıdır ki Yassıada Davalarının sonucunda, dönemin DP kadrosunda Başbakanmıız Adnan Menderes, Dışişleri Bakanımız Fatih Rüştü Zorlu ve Maleye Bakanımız Hasan Polatkan göz göre göre asıldılar.
1930 lu yıllar Avrupa dünyasının özelliği, tek parti rejimilerinin hakim olmasıdır. Avrupa'nin bütün milliyetçi devrimleri Fransiz ihtilali nin getirdiği devlet ve toplum sisteminden esinlenmiştir. Velhasıl, dönem öyleydi ve o dönemde kalması isabet olur.
Sayfa 250Kitabı okudu
Reklam
Atsız'ın, Alparslan Türkeş'in yurda dönüşüyle ilgili tutumunu Deliorman da şöyle anlatıyor: "Atsız, Türkeş'in gelişini âdeta adım adım takip etmişti. Onun tekrar vatana kavuşmuş olmasından son derece memnundu. Bu memnuniyette, eski bir ülküdaşın maruz kaldığı haksızlığın sona erişindeki hoşnutluktan daha fazla bir şey vardı.
Alparslan Türkeş Yurda Dönüyor: 13 Kasım tasfiyesiyle yurt dışına sürgün edilen Türkeş ve arkadaşlarına dönüş izni çıkmıştı. Türkeş Avrupa'da arkadaşlarıyla, nasıl hareket edeceklerine dair bazı görüşmeler yaptıktan sonra Üsküp ve Selanik üzerinden Türkiye'ye döndü. Numan Esin'le birlikte Kapıkule'den giriş yaptı. Tarih 22
Devlet idaresinin iyi işlemediğini, suiistimallerin alıp yürüdüğünü, memurların ve subayların maaşlarını alamadıklarını, buna mukabil saraya mensup sırmalı hafiyelerle tevabilerine [uydu/uyruklarına] maaşlarından başka keseler dolusu altın verildiğini haber aldıkça, Sultan Hamid'e esasen pek de kuvvetli olmayan güvenimiz büsbütün sarsılıyordu. Ordunun fena eller idaresinde değer ve itibarını kaybettiğini görüyorduk... Fakat kimse ortaya çıkıp: "Nereye gidiyoruz, memleketi nereye götürüyorsunuz?" diye soramıyordu, sormak cesaretini gösteremiyordu. Çünkü padişahtan ve onun hafiyelerinden korkuyorlardı... Memlekette hürriyet yoktu. Biz genç Harbiyeliler, Fransız İhtilali Beyannamesi'nde insan hak ve hürriyetlerine verilen önemi gizli de olsa okumuş, öğrenmiştik.
• 5. Bölüm - ATATÜRK İTTİHATÇILIĞA KARŞIYDI YALANI! (!)
- Bu konu her ne kadar diğer Bölümler kadar önem taşımasa da buraya da değinmek istiyorum. Mustafa Kemal, bir dönem diğer cemiyet üyeleri gibi özel bir yemin töreni ile "İttihat Ve Terrakki" cemiyetine katıldı. MUSTAFA KEMAL, örgütten kısa bir süre sonra soğuyacak ve kendi Cemiyeti olan "Vatan ve Hürriyet Cemiyetini"
Reklam
Kaşgarlı Mahmud
“Tanrı Türkü, insanlığı, şerirlerin şerrinden esirgesin diye, kendine has asker olarak yarattı.”
Sayfa 118
Hamdullah Suphi Tanrıöver, gayretiyledir ki, Türk Ocakları açılmaya başladı. Ve hemen, Türk olmayan unsurların müthiş itirazlarıyla karşılandı! İşin asıl acı tarafı, bu itirazlara bazı öz Türk seslerinin karışmasıdır. Yara, yâr elinden olunca acısı fazla olur…
Sayfa 114
Hiç unutmam, meşrutiyette sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, henüz Türk süngüsüyle bastırılan Arnavut isyanından Osmanlı Meclisinde söz ederken şöyle demişti: “Arnavutlar, Osmanlı İmparatorluğu tacının en kıymetli bir pırlantasıdır!” Acaba Türkler bu tacın nesi idi?..
Sayfa 113
Durmak; ölmek demektir. Hayat ilerlemede, ilerilerdedir.
Sayfa 104
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.