Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. Daha güzel yaşam başka biçimde değil. Güzel yaşam burada. Taksim Alanı'nda. Turşu, pilav, simit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık içinde.
Neşeli Çocuklardan Ölen Çocuklara
Yürürken ayakkabı topuklarından ışık saçan çocuklardan;ölürken ayakkabıları, kanıyla ağlayan çocuklara döndü dünya...
Reklam
Özür dilerim... herşey için
Özür dilerim size bir şey sorabilir miyim? Hayat neden bu kadar zalim? İnsanlar, insanlar neden bu kadar zalim? Yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel ve vazgeçilmez? Peki, insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden? Karım... Karım bana çok kızıyor, ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. İstediği gibi bir adam
Bir günde sayılamayacak kadar ayakkabının üretildiği bir fabrikada çalışan bir işçi babanın, akşamında evine döndüğünde kendisinden bir çift ayakkabı isteyen oğluna, bir çift ayakkabı almakta aciz kalmasına da 'kapitalizm' diyebiliriz beyler! #Zeo
"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev ya da duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya eksilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gidebileceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiceğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçivan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir, bahçivansa bir ömür boyu orada olacak".
insanı akıl hastanesine gönderen büyük şeyler değildir. ölüme hazırdır, ya da cinayete, enseste, soyguna, yangına, sel baskınına... hayır, insanı akıl hastanesine götüren sonu gelmeyen küçük trajedilerdir... sevgisinin ölümü değil zamansız kopan ayakkabı bağıdır... hayatın dehşeti kanserden de hızlı öldüren ve sonu gelmeyen bütün o saçmalıklardadır
Reklam
"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orda olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orda hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orda olacak. "
Sayfa 184 - İthaki yayınlarıKitabı okudu
Sayın İbrahim Oktugan'a ithafen...
Yoklama defterinden tanımadım sizi, Benim haylaz çocuklarım. Sınıfın en devamsızını Bir sinema dönüşü tanıdım. Koltuğunda satılmamış gazeteler. Dumanlı bir salonda Kendime göre karşılarken akşamı Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Bilmen gereken bir şey var kardeşim. Toynaklarından ayakkabı yapayım, böylece ayağımı attığım yerde bir daha asla çim bitmesin diye Atilla'nın atını çalan çocuğum ben. Kötü adamlar tıpkı Tanrının musibetinden korkar gibi benden korkar çünkü dünyayı bir uçtan diğer uca gezerken onların topraklarını ve tohumlarını kuruttum ben...
Yazılmış en güzel şiir olabilir mi?
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va- rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal- gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya- kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
Reklam
"Ölüm: Kapının önünde, ne çok ayakkabı ! "
Sayfa 163Kitabı okudu
Bence insanın en hayati donanımı canı acısa da yola devam edebilmek… Vuran bir ayakkabı ile yürümek zorunda olmak gibi… Vura vura yer ediyor ama yoldan da döndürmüyor…
“Alnını pencerenin camına dayayıp, yağan kar altında düğün evinden gelinliğiyle kaçan kadını gören çocuk…Senden sonra da ülkende öylesine kanunsuz, öylesine adaletsiz işler olacak ki!…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.