Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. Daha güzel yaşam başka biçimde değil. Güzel yaşam burada. Taksim Alanı'nda. Turşu, pilav, simit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık içinde.
Özür dilerim size bir şey sorabilir miyim? Hayat neden bu kadar zalim? İnsanlar, insanlar neden bu kadar zalim? Yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel ve vazgeçilmez? Peki, insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden? Karım... Karım bana çok kızıyor, ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. İstediği gibi bir adam
Bir günde sayılamayacak kadar ayakkabının üretildiği bir fabrikada çalışan bir işçi babanın, akşamında evine döndüğünde kendisinden bir çift ayakkabı isteyen oğluna, bir çift ayakkabı almakta aciz kalmasına da 'kapitalizm' diyebiliriz beyler!
#Zeo
"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev ya da duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya eksilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gidebileceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiceğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçivan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir, bahçivansa bir ömür boyu orada olacak".
insanı akıl hastanesine gönderen
büyük şeyler değildir. ölüme hazırdır, ya da
cinayete, enseste, soyguna, yangına, sel baskınına...
hayır, insanı akıl hastanesine götüren
sonu gelmeyen
küçük trajedilerdir...
sevgisinin ölümü değil
zamansız kopan
ayakkabı bağıdır...
hayatın dehşeti
kanserden de hızlı öldüren
ve sonu gelmeyen
bütün o saçmalıklardadır
"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orda olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orda hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orda olacak. "
Yoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarım.
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım.
Koltuğunda satılmamış gazeteler.
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Bilmen gereken bir şey var kardeşim. Toynaklarından ayakkabı yapayım, böylece ayağımı attığım yerde bir daha asla çim bitmesin diye Atilla'nın atını çalan çocuğum ben. Kötü adamlar tıpkı Tanrının musibetinden korkar gibi benden korkar çünkü dünyayı bir uçtan diğer uca gezerken onların topraklarını ve tohumlarını kuruttum ben...
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir
Ömür hanım?
Bence insanın en hayati donanımı canı acısa da yola devam edebilmek…
Vuran bir ayakkabı ile yürümek zorunda olmak gibi…
Vura vura yer ediyor ama yoldan da döndürmüyor…
“Alnını pencerenin camına dayayıp, yağan kar altında düğün evinden gelinliğiyle kaçan kadını gören çocuk…Senden sonra da ülkende öylesine kanunsuz, öylesine adaletsiz işler olacak ki!…