Savaştan yeni çıkmış bir toplumla yüzleşiyoruz Çador'da. Korku, baskı, şiddet bize kitap boyunca eşlik eden temalar. Ancak yazar özellikle kadınlar üzerindeki baskı ve şiddeti vurguluyor.
Akhbar yıllar önce terk ettiği ülkesine geri döner. Tek derdi ailesini bulmaktır ama ülkesi bıraktığı ülke değildir artık. Ülkenin yeni rejimi gereği artık kadınlar çador giymektedir. Dünaya'ya yalnızca gözlerinin önündeki kafesten bakabilmelerine izin verilmektedir. Yani kadınlar artık bir silüetten ibarettir; kişiliksizleştirilmiş, sesi kesilmiş, bastırılmış, korkutulmuş...
Sokak ortasında bir kadınla konuşmak, ona seslenmek, her şeyden önce onun kim olduğunu seçebilmeniz çok da mümkün değil. Ama Akhbar inat eder. Tek tek evleri gezer; tanıdık bir koku, bir ses duymak için oradan oraya koşturur. Annesini ablasını arar, aradıkça umutlanır, bulamadıkça umutlarının içinde kaybolur. Çador aslında kayboluşun öyküsüdür, kayboluşun ve yabancılaşmanın. İnsanın kendi insanlarına, kendi ülkesine yabancılaşmanın öyküsü.
Murathan Mungan'ın kalemiyle Çador sayesinde tanışmış oldum. Böyle konular beni zihinsel olarak çok yorsada ben kitabı çok sevdim. Baştan sona hüzünlü bir hikayeydi ve Akhbar'ın huzursuzluğunu çok derinden hissettim. Kısacık ama dolu dolu bir kitap.