Özgürlük için pek çok şey söylemek istiyorum. Mesela birisi tutuklu değilse onun özgür olduğu söylenir. Yani benim babam özgür değil ama aynı zamanda özgür de çünkü uzun zamandır kaldığı hapishanenin adı Özgürlük. Rolando amca bunun acı bir alay olduğunu söylüyor. (…)Graciela, babamın düşüncelerinden dolayı Özgürlük'te tutuklu olduğunu söylüyor. Sanırım babam düşüncelerinden dolayı ünlüydü. Benim de bazen düşüncelerim oluyor ama henüz ünlü değilim. Bu yüzden Özgürlük'te değilim ya da tutuklanmadım.(…)
Öyle işte, özgürlük kocaman bir kelime. Graciela babam gibi siyasi tutuklu olmanın utanılacak bir şey olmadığını söylüyor. Neredeyse gurur duyulacak bir şey. Neden neredeyse? Gurur mu, utanç mı? Neredeyse utanç duyulacak bir şeydir, desem hoşuna gider miydi? Ben babamdan gurur duyuyorum, neredeyse gurur duyuyorum değil. Çünkü bir sürü düşüncesi vardı, o kadar fazla o kadar fazlaydı ki, düşüncelerinden dolayı tutukladılar. Sanırım babam şimdi düşünmeye devam ediyordur. Muazzam düşünceler fakat sanırım bunları kimseye söylemiyordur çünkü söylerse özgürce yaşamak için Özgürlük'ten çıktığında onu tekrar Özgürlük'e koyabilirler. Görüyor musunuz, ne kadar kocaman bir kelime özgürlük?
İçeriden ve bazen dışarıdan bir tufan, bir lodos geçer üstümüzden ve hayatımızı yıkılan ağaçlar, çökmüş çatılar, antensiz teraslar ve enkazlar arasından buluveririz ve gün gelir bu yıkıntılardan çok azı kalır geriye. Çünkü yeniden inşa ederiz her şeyi. Elbette diktiğimiz yeni ağaçlar farklı yerlerde olacak ve serpilip büyümeleri zaman alacak. Üstelik enkazlar arasında hiç kimsenin yüreğinden ve aklından silemeyeceği yıkıntılar da olacak ama yeniyi kurma işi durmayacak.
Göç sadece tam anlamıyla politik olmadı, aynı zamanda ekonomikti de. Bana bunun anlamının dolaylı olarak politik olduğunu söyleyeceksiniz. Evet, doğrudur ama genelde ekonomik göçmenler bu ilişkinin bilincinde değillerdir.
Basitçe tekrarlanan, harcanan ve bizi harcayan kelimeler ile konuyu yumuşatarak tekrar etmek yerine, şu basit sessizlik bize yardım edecektir, olduğumuz gibi birbirimizi sevmemize yardım edecektir ve olmak, zorunluluğun kırılganlığında olmayacaktır.
Latin Amerika edebiyatının politik dozajından rahatsız olmak da nedir? Uzatmaya gerek yok, hayat da politiktir, edebiyat da! Propagandatif metinleri beğenmeyebilirsiniz eyvallah! Didaktif ton sizi rahatsız edebilir, edebiyat dediğin derdi güzel söyleme işidir de diyebilirsiniz. Bunlara da tamam ama edebiyatta politikanın yeri yok derseniz bu sizin
Aşkın en amansız düşmanı, yenmem gereken düşman, öteki değil benim, farka karşı özdeşliği isteyen, farkın prizmasında süzülmüş ve yeniden oluşturulmuş dünyaya karşı kendi dünyasını dayatmak isteyen “ben”.
Başa gelen şey çok aşinadır ama kritiktir ve ne yapılacağı, nasıl hareket edileceği bilinemez. Öncelikle karşılıksız aşka maruz kalma durumunu hikayeleştirerek anlatır yazar. Doktora öğrencisiyle birkaç gün geçirdikten sonra öğrencisinin kendisine fena halde tutulduğunu da anlamış olur. Fakat onda bu aşkın karşılığı yoktur. Kovalamaca başlar
Charlotte, benim sürekli devam eden ilgime karşı sabırlı davranmak suretiyle bana belirli bir insanı kendine hedef seçerek sonradan onun erişilmez olduğunu keşfetmenin dünyanın en kötü, en olumsuz deneyimi olması gerekmediğini öğretmişti. Bilakis bu tür bir deneyim, insana, o kişiyi elde etmek veya kaybetmek gibi bir durumda asla öğrenemeyeceği şeyleri, örneğin mesafenin -ve uzaklarda saklanan düşlerin-anlamı ve değeri gibi bir şeyi öğretebilirdi.
Bütün engeller ortadan kaldırıldığı zaman elde kalan şey beyaz bir boşluktur. Bu, mesafe kavramının, farklılık duygusunun tamamen çökmesi, aynı olan şeylerin buluşmasıdır.
Özgürlüğüme ne olmuştu benim? Bana öyle geliyordu ki, seçim yapmaktan, taahhütlerden kaçınmak ve sonsuza dek olasılıklara açık bir alanda kalmak için çabalamak suretiyle, bir şekilde kendimi ölümsüz kılmaya uğraştığımı gösteriyordu bütün bunlar.
Hedefi olduğunuz ve tepki vermek zorunda kaldığınız onca ilgi; nasıl davranırsanız davranın her zaman sonuçta sebep olmakla suçlanmanız kaçınılmaz olan onca teklif. Birçok kadının bu kadar kuşkulu davranmasına şaşmamak gerek. Kaderlerinin başka birinin elinde olmasından böylesine bıkmalarına da şaşırmamalı. Jean Rhys’ın Good Morning Midnight kitabındaki orta yaşlı kadın kahramanı hatırladım: “Tabutun kapağı gürültüyle kapandı. Artık sevilmek, güzel, mutlu veya başarılı olmak istemiyordum. Sadece bir şey, tek bir şey istiyordum: Yalnız bırakılmak.”
İzleyerek tacizin karşıtı aşk değildir. Çünkü bu ikisinin karşıt olamayacak kadar çok ortak özellikleri var. Tacizin tam karşıtı flört etmektir, flört, başka insanların varoluş olasılıklarını, onları bir anlama hapsetmeden ele alma şansı veren bir tür sosyalleşmedir. Flört, iki kişi arasında bir diyaloğun başlamasını sağlar, ama bu arada belli