Korkumuzu inkar etmek yerine bu korkuya rağmen"var olma cesaretini" göstermeyi, manevi bahçemizin başka bir yerini yeşertmeyi seçersek, bir yere kıpırdamadan çalışmaya devam etme hususunda daha başarılı oluruz.
Belki dilinden öğreneceğimiz çok şey var ama yazarın ön yargıları kendisini tamamen ele geçirmiş, ön yargılarına uyan "iddia"ları ön plana çıkarır, aksi görüşleri gömer, kitabın içinde bol bol yalan vardır.
Üsküp'ten Kosova'yaYavuz Bülent Bakiler · Yakın Plan Yayınları · 2018694 okunma
Akıcı ve sade bir anlatıma sahip. Aşk meşk olaylarına pek katlanamam ama bu ilginç bir konuyu işliyor. Şimdinin modern Türk erkeklerinin "aşk" diye adlandırdıkları şey aslında "hapsetme" olduğu için biraz ona benzettim.
-Erkeklerin, kızların bakireliğinden söz ediş biçimleri benim aklımı karıştırmıştır her zaman. Avcılar duvarlarına yabandomuzu kafaları ve yüzülmüş ceylan derileri asar. Siz de duvarlarınıza bakireler asmalıydınız!
-Erotizm saçmalıktır, Matmazel; ama insanın ondan kendini yoksun bırakması çok daha saçmadır.
Armudu severim, narı severim. Nardan daha değişik tadı var diye armuda sitem etmem. Armudu nefis inceliği yüzünden severim, narı da insanın çenesinden akan kan yüzünden severim.
Umut Sarıkaya'nın kitaplarına "merhaba" dedim. Çok hoş buldum, bu aynı zamanda elveda da olabilirdi, hatta yarıda kalıp "merha" da olurdu, ama Neyse ki süper bi deneyim oldu. Şimdi diyeceksiniz ki bu çocuk ne saçmalıyor, ama okumaya devam edeceksiniz. İşte bu kitabın özeti bu. Umut Sarıkaya saçmaladıkça siz coşacaksınız. çokca kahkaha attıran ve hiç beklenmedik bi yerde sizi hüzünlendiren bu kitapta sizi size anlatacak, bir de "sarı bıyıklı" adamları. bu kitabı alın, bi köşede dursun, canınız sıkıldıkça birkaç bölüm okuyun; keyfiniz yerine gelsin efenim :)
Kıllanıyorum senden arkadaşım. Hareketlerindem değil, varlığından kıllanıyorum. An be an etrafımızda olabilme ihtimalinden kıllanıyorum. Omo'nun yanına bantlanmış, Limonlu Cif gibisin. Ben sadece Omo almak istiyorum, sen ise sadece aynı firma üretti ve daha az sattı diye ele geliyorsun. Gelme artık sevgili arkadaşım.
İki saattir aynı kafede oturuyorduk ve ben ne büyük bir eşşekmişim ki iki saattir ‘kedi’ muhabbeti dinleyip ‘mmm, tabii tabii, aynı fikirdeyim’ diye anlattıklarını onaylıyordum. ‘Kedi asildir’ dedi, onayladım; ‘Kedi karakterlidir’ dedi, ‘bravo’ dedim. sonra başladım ben de kediyi övmeye. ‘Başladım’ dediysem niyetlendim sadece. Çünkü o kedinin bütün meziyetlerini övmüştü, bana övecek bir şey kalmamıştı. ‘Kedi eee… Kedi ööö…’ deyip övecek bir halini, tavrını arıyordum ama bulamıyordum. Sonunda biraz bulamamaktan, biraz da benim ne kadar coşkun bir kedi sever olduğumu anlayıp etkilensin diye ‘ en var ya, kedinin …şağını yiyim be!‘ dedim. Hatta gaza gelip ‘keşke imkan olsa da hepimiz kediye bi kere versek, öyle seviyorum yani’ diye de ekledim. Ben böyle deyince kısa bi suskunluk oldu. Kahvelerimizden son bir yudum aldıktan sonra hesabı isteyip kalktık.