Akhilleus, gelmiş geçmiş en iyi savaşçı. Kitaba başlarken ona bu kadar hayranlık duyacağımı düşünmemiştim ama Akhilleus o kadar müthiş ve inanılmazki ister istemez ona kapılıyorsunuz. Uzun süredir beni bu kadar tatmin eden bir kitap okumamıştım, gerek yazarın dili gerek de kitabın konusu olsun benim için çok etkileyiciydi. Bazıları "eşcinsellik" içerdiği için kitabın okunmaması gerektiğini düşünüyor zaten bu kadar sığ düşünen biri kitap okumasada olur. Gerçekten çok yazık kitabı beğenmeyebilirisiniz ama sırf eşcinsellik içerdiği için yazarın 10 yıllık emeğini çöpe atamazsın bu bana göre kitaba saygısızlıktır. Oysaki ben kitabı okurken Akhilleus ve Patroklus'un saf aşkından çok etkilenmiştim. " Onu yalnızca dokunarak yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefesinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu." Diyen Patroklus, Akhilleus ölürse onsuz yaşamanın bir anlamı olmayacağı için hayatını son vermeyi düşünmüştü. Ya Akhilleus , kehanete göre Hektor öldükten sonra Akhilleus ölecekti. Hektor'u öldürebilecek tek kişi Akhilleus'tu ama o onu öldürmeyecekti çünkü onu öldürmek için sebebi yoktu ta ki Hektor Patroklus'u öldürene kadar ve sonra Hektor'u öldürüp, ölümün kollarına koştu bir an önce sevgilisine kavuşmak istiyordu.
Hoşça kal Altın Saçlı Çocuk