Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
Belki de kazanmaya çok ihtiyacınız vardı. Tıpkı uçuruma düşen birinin bir tutam ota sarılması gibi. Kabul edersiniz ki uçuruma düşmeyen biri ağaç dalı diye ota sarılmaz.
"Hem ünlü hem de mutlu ilk kahraman ben olacağım. " Elimi tuttu, avuçlarımızı birbirine dayadı. " Yemin et. "
"Niye ben yemin ediyorum? "
"Sebep sensin de ondan. Yemin et. "
Birinin tutuklu olup, niyetinin yalnızca kaçmak değil bir de ve aynı zamanda hapishaneyi şehvet sarayına dönüştürmek olması gibidir bu. Eğer kaçarsa, hapishanedeki değişikliği yapamaz, ama değişikliği yaparsa da kaçamaz.