"Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun bin bir halinden korkma."
Ülkemizde çok yanlış bir düşünce yapısı var: "Çocuk bakmak tecrübe işidir, okuyarak izleyerek öğrenemezsin"
50 yaş üstü bir grupla bile konuşurken çocukluktan kalma travmasını anlatıyor ve sesinin titrediğini görüyorum.
Kimisinin 5 çocuğu var ve 5.si gerçekten tam yetişmiş, çünkü artık nasıl yetiştireceğimizi biliyoruz diyorlar.
Mükemmelik.
Özellikle Instagram'da bize oldukça dayatılan bir özellik: mükemmelik. En iyi, en popüler yerlere git; fotoğraf çek, paylaşım yap, beğeni al. En mükemmel halini sergile. Aman ha sakın kötü, mutsuz, üzgün bir halini gösterme sonra ilahlığın ortadan kalkar. Trendlere uy. Akımlara katıl. Arada takipçi, beğeni, yorum satın alabilirsin çünkü insanlar takipçisi çok olana daha çok rağbet gösterir. Ne kadar takipçi o kadar saygı. Hiç beğenmediğin ürünleri çok sevmiş gibi tanıtmayı unutma, önemli olan para. Şey bu arada mükemmel oldukça söz hakkın da artıyor; artık hiç bilmediğin, alakanın olmadığı konularda bile fikir beyan edersin takipçilerin sana bu hakkı veriyor.
YALAN!
MÜKEMMELLİK DİYE BİR ŞEY YOK!
YAPAY OLMAYI BIRAKIN!
SİZ BİR İNSANSINIZ KUKLA DEĞİL!
SOSYAL MEDYANIN KÖLESİ OLMAYIN!
Bu yakınmayı yazarken aklıma
Bugüne kadar birçok tarihi roman okudum. Kemal Tahir’den, Tarık Buğra, Orhan Pamuk, Reha Çamuroğlu, İskender Pala’ya kadar. Her bir yazarın romanlarından ayrı ayrı tat aldım. Her bir yazar olay ve hadiselerin geçtiği tarihleri, o tarihlerde şehirlerin yerleşim şekilleri, binaları, okulları, hastaneleri; toplumların ekonomik, sosyal, siyasi,
Dahil olmak istemediğim bir polemik. Tarih okumaktan, sosyolojinin loş dehlizlerinde agah yürüme iştiyakı taşımaktan, "millet" kavramını Fransız İhtilali bağlamından söküp aldıktan sonra üzerine derin derin düşünmekten ve mit, mitos, nüzul, inanç ve akide temelinde insan kavramını yeniden yorumlamaya çabalamaktan, iktisat felsefesini
Kadın da kadın, kadın da kadın. Ne kadınmış be, Virginia Woolf bu kadar ekmeğini yemedi feminizmin. Üç küçük paragrafın kelime popülasyonunun çoğu, 'kadın' ve 'inanç' üzerine inşa edilmiş. Sanırım yazar olmak, anlatılan karakterin canı acıdığında, acıyı yazmak yerine 'ah' diye bağırmak olarak anlaşılıyor. Yoksa bu kadar 'kadın' ve 'inanç' kelimesine maruz kalmak yerine kadını ve inancı anlatan bir derinlikte gark olabilirdik, ki böyle bir şeyin olması için ortada bir fikir olması gerekirdi maalesef dillere pelesenk olmuş sözlerden başka ortada bir şey yok.
Bu iletiden sonra kadın düşmanı ilan edilebilirim. Yöntemleri hiç değişmez ama ben istiyorum ki böyle şeylere gerek olmasın. Konuşurken hangi fikrin sancağını taşıdığımızı bilelim. Birileri diyor diye gaza gelmeyelim, başkaları dedi diye onu sorgusuz sûalsiz kabul etmeden önce ilk önce bu ne kadar 'ben'den izler taşıyor diye bakalım. Aksi hâlde olan şey başkalarının yanlışlarından çıkan doğruları, kendi doğrularına yanlış eylemek olacaktır.
Günümüz edebiyatının en büyük sorunlarından birisi de herkes 'yazan' ama 'yazar' yok ve maalesef, çoğu kişide yüksek irtifasından göremediğim bir girişimcilik özgüveni var. Keşke bu girişimciliği, edebiyatın içinden geçerek yapmasalar...
"Kadın. Kadını bir dilime katık ettiler
Markuuuut! Torbanı sarkıt."
😂
BALIK: Lan ne bu enerji ? İçine Red Bull'un maskotu kaçmış gibi sevimli tospam he.İyidir iyi , moralini bozmasına izin verme ibnetörlerin. Az ye.
KOVA: Hayatını değiştirme konusunda düşünüp dursan da bi bok yediğin yok, aynı terane lan. Değiştirme konusunda göt arkadaşlarından başla.
OĞLAK: Birilerinin fikirlerini değiştirme konusunda
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak
Bir uçurumun kenarındayım,
Gözlerinin uçurumunda...
Kirpiklerine tutunmuşum;
Düşsem, dudakların tutar mı beni?
Mevsim Sonbahar,
Dudakların Zemheri.
Öylesine soğuk, öylesine dondurucu...
Soğuk olan dudakların değil,
Dudaklarından dökülen sözcükler.
Saat 16:16'da düştüm ben o uçurumdan.
Sirkeci Treni'nin düdüğü çınlarken kulağımda.
Bir de son sözlerin:
- "Ya adam gibi sev, ya da şerefsizce çek git!"
Gözlerinden düşsem dudaklarına,
Sözlerin dondurur beni.
Tutunmazsam dudaklarına,
Hasretin yandırır beni.
Her halükârda bu sevda öldürür beni.
Yaşasam da, ölsem de;
Gözlerin kalacak gözlerimde.
Ben iflah olmam Uçurum Gözlüm.
Tomurcuk memeli kadınların ahı var üzerimde.
16.10.2021