Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

kübra uzun

kübra uzun
@cennet_selalesi
Güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın.. instagram.com/kubinizm?igshid...
Schiller, "Ama en büyük musibet suçtur," demişti. Bana öyle geliyor ki, musibetlerin en büyüğü korkudur. Dolayısıyla, anne baba olarak korkunun çocuklarımızda saf dışı bırakılmasına ve etkisiz kılınmasına elden geldiği kadar çalışmalı, elden geldiği kadar korkudan uzak bir kuşak yetiştirip yaşam içerisine salmalıyız. Korkunun ağırlığını üzerinde hissetmeyen mutlu ve neşeli çocuklara sahip olmak için her çareye başvurmalıyız; çünkü ancak böyle çocuklardan yarınların mutlu erişkinleri doğup çıkabilir.
Sayfa 195Kitabı okudu
Reklam
Yaşamın temeli ne devlet, ne okul, ne de başka bir şey değil, yalnızca evdir. Yaşamı biçimlendiren öğretmenler değil, ülkeyi yöneten hükümdarlar değildir; bütün bunları yapan evlerdeki annelerle babalardır; bir ülkede en başta önem taşıyan, toplum içindeki yaşam değildir; tersine, aile içindeki yaşam her şeyin köküdür ve bütün öbür nesneler kök nasılsa ona göre bir biçim kazanır."
Sayfa 195Kitabı okudu
Ama korku her vakit aptal yapmaz Çeşitli toplumsal ve teknik kurumlarımızın varlığını içimizde duyduğumuz yaşam korkusuna borçluyuz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Her erişkinin içinde bir çocuk saklıdır, oynamak ister," der Nietzsche, Zarathustra yapıtında. Çocukları karnında taşıyan anne gibi, bilinçsiz düşlemlerinde erkeğin çocuklarla öz- deşleşememesi, tam bir güvenlik ve rahatlık içindeki dölüt (embriyo) rolünü yeniden oynayamaması onu daha da çok oyun oynamaya iter. Bu oyunu da, doğum olayını anlatan tipik düşlerde oynayabilir ancak. Söz konusu düşlerde dar bir mağa- rada bulur kendini, sürüne sürüne gün ışığına çıkar, bu arada çok vakit bunalacak gibi olur ve görülen düş bir korkulu düş'e dönüşür, düşsel görüntülerden ya yakasını kurtarıp açıklık ve ferahlığa kavuşur, ya da düşün etkisiyle uykusundan uyanır. "Oh! Saçma bir düşmüş hepsi!" diye söylenir kendi kendine.
Birey içgüdülerle birlikte doğar. Ama içgüdüler karşısında tutumunu belirlemek kendi seçimidir. Dış dünyadan gelen etkilerin bir piyonu olup olmayacağı da kendi seçimiyle belirlenir.
Sayfa 256Kitabı okudu
Reklam
Magda B. Arnold'un söylemiyle, "Bütün seçimlerin nedeni vardır, ama seçimlere neden olan seçenin kendisidir."
Sayfa 255Kitabı okudu
Moreno'ya göre, doğma eylemini başara- bilmiş olan bir bebek, büyütülürken, doğuştan getirdiği hayal gücü ve oyunla geliştirilmesi gereken spontanlığı bastırılmıştır. Spontanlığın bastırılması, yaratıcılığın da gelişmesini engeller. Spontanlık ve yaratıcılığı gelişememiş bir birey üretken olamaz. Freud, bize dürtü kuramını miras bırakarak ruhsal aygıtımızı tanımada bir yol açmıştır. Bu yol, anne Freud'un yoludur. Freud, "Farklı insanları açlığa mahkûm edersek, açlık dürtüsü arttıkça bireysel farklılıklar bulanıklaşacak ve bunların yerine tek bir biçim zorlayıcı dürtünün dışavurumu ortaya çıkacaktır," diyor. Ne var ki, Hitler'in toplama kamplarında uzun yıllar yaşamış insanlarla yapılan çalışmalarda bunun tam tersi olduğu ortaya çıktı. Açlık aynıydı ama insanların davranışları farklıydı. Kimi insan kendini tasarlanmış kaderine terk ederken, çok küçük de olsa bir şeyle yaşamlarına anlam katabilmiş insanlar bu kamplardan sağlam çıkarak yaşamlarını sürdürebildiler. Yaşamlarına anlam katan, onları güçlü tutan hikayelerini bizlere anlatarak hayranlığımızı kazandılar. Bize cesaretin örneklerini gösterdiler.
Sayfa 255Kitabı okudu
Kuantum fiziği, hem felsefi hem de bilimsel boyutta sistemlerin oluşturduğu tüm parçacıkların bir rolü olduğunu, daha doğrusu sistemi oluşturan her parçadan yayılan enerjiyle sistemin oluştuğunu ve bütün olduğunu söyler. Doğada hiçbir şey tesadüf değildir. Her atom-altı parçacık görevini bilir ve yerine getirir. Birçok filozof aslında bu fizik kanunlarının, bilincinde olarak veya olmaksızın her şeyin birleşip 'tek'i oluşturduğunu savunur. Ve bu doğrudur. Moreno da insanı oluşturan şeyin doğasında bu yaşa dek öğrendiği rollerin olduğunu ve bunların toplamın- dan oluştuğunu söylemiştir
Sayfa 252Kitabı okudu
Fizikte 'görece' (referans noktası) olarak tanımlanan bir kavram vardır. Görece, olayların duruma göre yorum almasıdır. İki araba aynı hızla yan yana, örneğin saatte 100 km hızla gidiyorlarsa, birbirlerine baktıklarında birbirlerini duruyormuş gibi görürler. Bu iki kişinin referans noktaları birbirleridir (Newton, 1687). Ya da siz arabanızda saatte 140 km hızla gidiyorsanız, sizin, yani kendinizin hızı kaç km'dir? Eğer arabanın tabanını referans noktası olarak alırsak, hız sıfırdır. Ama arabanın gittiği yüzeyi, yani caddeyi referans alırsak hız saatte 140 km'dir.
Sayfa 248Kitabı okudu
Eğer Descartes'ın dediği gibi, zihnimiz maddesel varlığımızdan tümden farklıysa ya da Newton'un dediği gibi, insan zihninin evrende hiçbir rolü yoksa, insan ve doğa arasında nasıl bir ilişki olabilir ki? Bu sorunun göz ardı edilmesi sonucu, çoğumuz hayatın küçük bir parçacığını yakalayıp, bu parçacıktan hayatın bütününü keşfedebileceğimize inanır olduk," der
Sayfa 248Kitabı okudu
Reklam
"İyi bir insan olduğunuz için dünyanın size adil davranmasını beklemek, vejetaryen olduğunuz için bir boğanın size saldırmamasını beklemek gibidir..." (Dennis Wholey)
Sayfa 113Kitabı okudu
biri özgürleşebilmektir, ancak bu çaba kimi zaman yanlışlıklara neden olmaktadır. Özellikle travmayla farkında ve bilinçli olarak özgürleşmeye çalışabiliriz ya da çeşitli savunma mekanizmalarını farkında olmadan kullanırız. Çekirdek ilişkideki bazı kişileri ya da travmatize olmamızın kaynağındaki kişiye olan duygu, düşünce ve tepkilerimizi transferans (aktarım) yoluyla farklı kişilerle olan ilişkilerimize taşımamız olasıdır. Bu da bireyleri gerçek olmayan ilişkiler zincirine götürür. Örneğin, iş yerindeki bir arkadaşınızı bilinçdışı düzeyde annenizmiş gibi algıladığınızda, siz ondan farkında bile olmadan annelik davranışları beklerken, asıl iş ilişkiniz bozulabilecektir. Ya da iş yerindeki patronunuzu yine hiç farkında olmadan duygusal istismara uğradığınızda babanız olarak algılıyor olmanız, tüm ilişkideki duygu dengesini bozacaktır.
Sayfa 112Kitabı okudu
İnsan yaşamında acı ve keyif, stres ve huzur hep yan yana olagelmiştir. Kişisel bilgelik yolunuzda yaşadığınız her 'acı' ile güçlenmeniz dileğiyle... İnsanlığın, travmatik yaşantılarındaki insanı adeta ezen acısını dingin bir
Sayfa 104Kitabı okudu
Fenichel'e göre (1974), insan ancak diğerlerinden ayrı ve farklı olduğunu hissettiği ölçüde bir bireydir.
Moreno, spontanlığı iki gelişim yönüyle ele alır. Bunlardan biri yapıcı spontanlıktır; ya yeni koşullara uygun olumlu bir tepki ya da eski koşullara yeni bir tepkidir. Aynı şekilde spontanlık, ruhsal, sosyal ve ekolojik alanda yıkıcı olabilir. Eğer insan bu yıkıcılık gücünün korkusu altında kalarak spontanlık yeteneğini baskı altında tutarsa, kendi yaşamına ve varlığına biçim vermede, ilişkilerinde bir felç olma, katılaşma durumu içine girer. Psikodrama tedavisinin asıl amacı, spontanlığı başıboş hale getirmek ya da aşırılığında baskılamak değildir. Psikodramada asıl amaç, insanın bu yeteneğini hem bağımsız hale getirmek, hem de onu insan yaşamına biçim ve yön vermede diğer yetenekleriyle özdeşleştirmektir. Moreno'ya göre engellenmiş olan yaratıcılık, yaratıcılık nevrozuna neden olur. Bu da insanın her türlü yüksek kapasitesine rağmen kendini gerçekleştirmesine engel teşkil edecektir.
239 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.