Yaseminden gerilmiş gibi bir ten…
o ağustos gecesi? Ağustos muydu?- o gece…
Yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri sanırım maviydi…
Evet, evet mavi, gökyakut mavisi.
'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim' dedin.
Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya
-bir ceset gibi- gömülü kalbim...
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün
boşuna bunca yılı tükettiğim ülkede...
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın,
bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede koşacaksın,aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda,başka bir şey umma.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir,bütün yeryüzünde..
Evleniyorum mu, evlendiriliyorum mu?
Evlilik kararım bir seçim mi, yoksa geçmişime ya da içinde bulunduğum ortama bir tepki mi?
Evlilikle ilgili beklentilerim benim beklentilerim mi, yoksa farkına varmadan bana yüklenen 'kültürel şablonun' beklentileri mi?
Evliliğimde çocuk istiyor muyum?
Anne-baba olmanın sorumluluğunu almaya kendimi hazır hissediyor muyum?
Evlendiğim kişiyle, eşit koşullarda hayatı birlikte yaşamak mı istiyorum, yoksa onun sahibi olup onu kullanmak mi istiyorum?
Hangisi benim için önemli; herkesin haftalarca konuşacağı şaşaalı bir düğün mü, yoksa iki gönlün buluşacaği bir yuva mı?
Evliliğin amacı ne; kavga, dövüş, çekişme içinde üstünlük sağlamak mı, yoksa birlikte yaşayacağımız yaşamın müziğine birlikte dans etmek mi?