Üç kez develerle karşılaştım, üçünde de kötü bitti sonu.
Marakeş’e gelmemden kısa bir süre sonra dostum,
“Deve pazarını göstermeden dünyada bir yere bırakmam seni!” dedi.
“Her perşembe öğleden önce deve pazarı kurulur Marakeş’te.
El Khemis Kapısı’nın hemen yanı başında, surların önünde.
Buradan hayli uzaktadır; en iyisi ben seni arabamla götürürüm oraya.”
Perşembe günü gelip çatınca, arabaya atlayıp yola düştük.
Ama geç kalmıştık; surların önünde sere serpe uzanmış yatan
geniş alana varmamız öğleyi bulmuştu. Alan boştu adeta.
Öbür başında, bizden birkaç yüz metre uzaklıkta bir grup
insan dikiliyordu. Ama deve falan hak getire.
Gördüğümüz insanların alışveriş konusunu daha küçük hayvanlar,
yani eşekler oluşturuyordu, oysa zaten eşekten geçilmiyordu kent;
bütün yük eşeklerin sırtına vuruluyor, bu hayvancıklara o denli
acımasız davranılıyordu ki, eşek görmeyi içi götürmüyordu insanın.
“Zamanında yetişemedik,” dedi dostum. “Pazar dağılmış.”
Pazarda gerçekten görülecek bir şey kalmadığına beni inandırmak için,
arabayı alanın ortasına doğru sürdü.