Dilan Aydın

Dilan Aydın
@dilandenizayd
Biz sırma ipekten giysiler giymiş kelebekleriz, afyondan kafamız bulanık..
Herkesin şarkısını göğsüne düşürdüğü gecenin geç vaktinde, baktığı camlar buğulanan iki iç çekiş olarak kalmıştık, "Gücenik güceniği saçının telinden tanır" demiştim, ... "Sözcükler çok cılız bir terazidir yüreğin yükünü tartmada" demiştin; "gücenik elbette tanır güceniği, canına yapışmış durgunluktan." .... "Her duyguyu dile getirmek gerekmiyor biliyor musun? Nasıl her duyguya isim koymak gerekmiyorsa." Alnındaki bulutları öperek çekilmiştim kıyılarıma. Bunu elbette en iyi ben bilirdim; adını koyduğu her şeye yenilen ben.
Reklam
Sen beni yaşatabilirsin, diye geçirdim içimden. Başı, gene, evet, dedi. Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen Başı, evet, ben? .. dedi. Sevildiğini bilmek istersin. Evet. Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide boğabilirsin. Evet.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrü karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamanın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya, yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, var olmaya, 'dar çevre yitikleri' nde önem kazanmaya...
Yüzü yere düşen çaresizlik adına Kavuşmanın kekeme sevinci adına Herkesten yapılmış duvarlar adına Kendinden başka doğrusu olmayan büyük aşklar adına O ışık goncasının arzusu ve korkusu adına Benim kırk yıl gecikmiş avunmaz zamanım adına... Aşkı bir gövdeden doğuran dünya Sen koydun bu kalbi bu güzelliğin önüne Ayrılığa bırakma beni Ölüm bir gün nasılsa sürecek hükmünü...
Reklam
"Beni kalbinde bir mühür gibi taşı, sevgi ölüm kadar güçlüdür."
- Aslında inanın bana, en acı özelliğimiz, gerçekte olmayışımızdır ve en büyük trajedilerimiz de kendimize dair düşündüklerimizde yaşanır - Kesinlikle katılıyorum... İyi de, söylemenin ne faydası var?
Adı: Kesin konuşmak olan delilik, adı: İnanmak olan hastalık adı: Mutlu olmak denen alçaklık - hepsi dünya kokuyor, hepsinde adına dünya denen hüzünlü şeyin tadı var.
Düşlerimin ve yorgunluklarımın sonsuz basamaklarından geçerek in gerçeksizliğinden, in ve dünyanın yerini al.
Özgüvenli bir şekilde, pişmanlığın ana özelliğinin bu konuda hiçbir şey yapılamayacak olması olduğunu söylüyordum: bir özür ya da değişiklik için zamanın geçip gitmiş olması. Ama ya yanılıyorsam? Ya pişmanlık bir araç vasıtasıyla geri döndürülebilirse, basit bir suça dönüştürülebilirse, hakkında özür dilenip sonra da bağışlanabilirse ne olacak? Ya onun olduğunuzu sandığı kötü adam olmadığınızı kanıtlayabilirseniz ve o da bu kanıtı kabullenmeye istekli olursa ne olacak?
Reklam
Kimi zamanlar hayatın amacının, bizi güçten düşürerek, ne denli uzun sürerse sürsün yaşanmaya değecek bir şey olmadığını kanıtlayacak, sonul kaybıyla uzlaştırmak olduğunu düşünüyorum.
"birikim sorunu"
Hayat sadece toplama ve çıkarma değil. Aynı zamanda kaybın, başarısızlığın birikimi, çarpımı.
Bugün, başarısız olduğumu açıkça görüyorum ve bazen, sadece, başarısızlığı sezememiş olmama şaşırıyorum. Zafere inanacak neyim vardı? Ne galip gelenlerin gözü kör kuvvetine sahiptim, ne de delilerin delici bakışlarına... Soğuk bir gün gibi bilinçli ve hüzünlüydüm hep.
Dün tütüncüdeki kasiyerin intihar ettğini söylediklerinde inanamadım. Zavallı, demek ki varmış! Onu hepten unutmuştuk oysa, tanımayanlar kadar biz tanıyanlar da. Yarın daha da çok unutacağız. Bir ruhu varmış meğer - kendini öldürdüğüne göre buna şüphe yok. Ya tutkuları? Dertleri?
Hepimizde aşağılık bir taraf var. Hepimiz içimizde bir suç saklarız - işlemiş olduğumuz ya da ruhumuzun işlememizi isteyip durduğu bir suç.
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.