İhsan Oktay Anar’ın yazdığı ve benim de okuduğum ilk kitabı. Lisedeyken edebiyat öğretmenimiz okumamızı önermişti ancak elli sayfa okuyamayıp bırakmıştım. Şimdi çok severek okudum, demek zamanı yeni gelmiş.
Kitap Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım.” felsefesi üzerine kurgulanmış. Ana karakterlerimizden Uzun İhsan Efendi ise “düşünüyorum, öyleyse varsınız” diyor ve düşler ülkesine adım attırıyor bize. Okurken hem 17.yy Osmanlı İstanbul’unda geziyorsunuz hem felsefi düşüncelere sorgulamalara dalıyorsunuz hem de fantastik hikayelerin bir yerlerde birleşmesini okuyorsunuz.
Uzun İhsan Efendi’nin evinden hiç çıkmadan, sadece uyuyup düşler aleminde gezerek tamamladığı bir puslu kıtalar atlası, romanımıza isim vermiş. Olaylar hiç beklemediğimiz şekilde ilerliyor; her bölümde yeni yeni karakterler ekleniyor ve büyüleyici bir şekilde karakterlerin hikayeleri kesişiyor. En çok bu kısmı sevdim kesinlikle; bir dersten çıkıp diğer sınıfıma yürürken aklımda hep bu birleşmeler vardı :) hem bu kadar karakteri kurgula hem de onları böyle güzel birleştir, bu romansa diğer okuduklarım neydi :)
Kitapta bol miktarda eski kelimeler var ancak anlatımı engellemiyor kesinlikle. Herkesin okuyup anlayabileceği seviyede.
Kendisi de bir felsefeci olan İhsan Oktay Anar, uzun ihsan efendiyi kendi suretine büründürülmüş bize “ben kimim? Bütün bunları gören özne aslında kim?” gibi sorgulamalar yaptırıyor. 20den fazla dile çevrilen ve ülkemizde de defalarca baskıya giden kitabı herkese öneriyorum efendim :)