Acziyetimi saniyeler içinde kavradım, ardından ılık, korku dolu yıkanmamış yüzümle "şimdi değil, lütfen şimdi olmasın!!" diyerek aklımda beliren tarihi geçmiş tövbelerim, ertelenmeyi huy edinmiş kesif bir hesaplaşma, yalvarma kokan bir yığın amelin hülyası; ruhumun kisvesine saldırdı.
Bu saldırıya da musallat olan sarsıntı, tüm fikirlerimi yegane bir gerçeğe odaklamıştı.
Bir saniye sonrasını imar eden o gerçek, lezzetleri acılaştıran şeydi. Avucumla kavradığım bir lokmalık yorganın ucu en leziz şeydi, hızlı hızlı alıp verdiğim nefesle karıştığında. Ya biraz sonrası ... Devrilip kırılmaktan usanmayan bir tomar eşya! Artık sesiniz kesilmeli ... Bu sesi alıp tomurcuklanmaya meyleden kalan ömrüme eşit miktarda sürebilirim. Bu gümbürtü yeter bana. Duvara vurmaktan vazgeç yumurta tavası. İnan, yok olmadı ruhumun hafsalası.
Kandırıldım ölümü bedenimden uzaklaştıran gençliğim tarafından... O akşam yatmadan önce sarsıntıyı hafifleten işler yapmalıydım. Bu işleri her sabah her akşamüzeri her beş çayında, her bir çift göze bakarken, her merdivende, kararsız kaldığım anların tamamında yapmalıydım .. Gün ağarırken eğilen ışık huzmeleri yabancılaşmıştı şehre.
Hanidir, şairin aradığı yerle gök arasındaki ulak?
Sarsıntının şiddet ve ibret dolu kesesi; yerini alsın kitaplığımda..
Tozunu almaya gerek bırakmayacak cesur bir yerde dursun .