Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
“Bir gün bir ermiş rüyasında kelebek olduğunu görmüş.Uyanınca kafası çok karışmış.”Ben mi rüyamda kelebek oldum yoksa bir kelebekmi şu anda rüyasında ben olduğunu görüyor ?”diye düşünmüş.”
•kelebeğin rüyası•
Dev özünüze duyduğunuz özlemde yatar iyiliğiniz: Hem hepinizin içindedir bu özlem. Fakat kimilerinizde, yamaçların gizlerini ve ormanın şarkılarını sürükleyerek var gücüyle denize koşan bir seldir.
Diğerlerinizde ise, köşelerde ve dönemeçlerde kendini yitiren ve kıyıya varmakta oyalanan durgun bir akarsu.
Fakat çok özleyen, az özleyene “Neden ağırdan alıyor, duraklıyorsun?” demesin.
Çünkü gerçekten iyi olanlar çıplak olana “Giysin nerede?”, evsiz olana “Evine ne oldu?” diye sormaz.
çıkar sağlamaya çabalarken toprağa yapışıp memesini emen bir kökten başka bir şey değilsiniz. Kuşkusuz meyve köke, “Benim gibi olgun, dolgun ve her daim bereketli ol” diyemez. Çünkü meyve için vermek nasıl ihtiyaçsa, kök için de almak ihtiyaçtır.
Ne dediğinizi bilerek konuştuğunuzda iyisinizdir. Ama uyurken diliniz amaçsızca debelendiğinde de kötü olmazsınız. Kekelemek bile güçlendirebilir zayıf dili.
Amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla yürürken iyisinizdir. Ama bu yolda topalladınız diye kötü olmazsınız. Topallayanlar bile geriye doğru gitmezler.
Fakat siz güçlü ve tez adımlı olanlar, merhametli olacağız diye topallamayın topalların önünde. Pek çok bakımdan iyisiniz ve iyi olmadığınız zaman kötü değil, sadece aylak ve miskinsinizdir.
Ne yazık ki geyikler öğretemiyor kaplumbağalara tez canlılığı.
Ve nedir ki ihtiyaç endişesi, ihtiyacın ta kendisi olmaktan başka?
Asıl susuzluk, kuyunuz ağzına kadar doluyken bile korkmak değil midir susuz kalmaktan?
Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker
Düşüncelerinizle barışık olmadığınız zaman konuşursunuz...
Yüreğinizin yalnızlığında barınamaz olunca da dudaklarınızda yaşarsınız; bir oyalanma ve eğlence olur ses.