Esra Fatıma Karaoğlu

Reklam
Her önüne gelenin yumruk attığı bir kum torbası olmak istemiyorum.
"Tamam Peder Ambrosio, unutacağım, unutmaya çalışacağım nokta çünkü affetmeye inanmıyorum." "Unutmakla affetmek arasında ne fark var?" "İnsan affedince her şeyi unutur. Ama sadece unutursa çoğu zaman sonradan o şeyler tekrar su yüzüne çıkar."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gözü "daha yükseklerde bir yerde" olan herkes günün birinde gözünün kararabileceğini hesaba katmalıdır. Nedir göz kararması? Düşme korkusu mu? Peki ama gözetleme kulesinin sapasağlam trabzanları da olsa bu korkuya kapılarız; neden? Yok, göz kararması düşme korkusundan farklı bir şey. Bizi çağıran, bizi kışkırtan, altımızdaki boşluğun sesidir göz kararması; düşme arzusudur, bu arzunun karşısında dehşete kapılır, kendimizi korumaya çalışırız.
İçi sıkıldığı, daraldığı zamanlarda sık sık olduğu gibi midesi gene ağzına geldi.
Reklam
Çünkü sevecenlikten daha ağır bir şey yoktur dünyada. Kişinin kendi acısı bile, başkasıyla başkası için hissettiği, imgelemle yoğunlaşan ve yüzlerce yankı ile uzadıkça uzayan bir acı kadar ağır çekmez.
Sonsuza kadar yinelenme dünyasında her attığımız adıma dayanılmaz bir sorumluluğun ağırlığı gelir çöker. İşte Nietzsche, Sonsuza kadar yinelenme düşüncesine bunun için yüklerin en ağırı demiştir. Sonsuza kadar yinelenme yüklerin en ağırıysa, bizim yaşamlarımız bu ağırlığın karşısında göz kamaştırıcı bir hafiflik içinde belirmektedir. Peki, ağırlık gerçekten nefret edilesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır? Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur. İşi tersten ele alırsak; bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan daha hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir.
"Zeze, önemli olan hayatın güzel olduğunu, göğsümüzde ısıttığımız güneşi Tanrı'nın bize bütün bu güzellikleri çoğaltalım diye vermiş olduğunu keşfetmek." "Yani ağladığım zaman güneşimi ıslatmış mı oluyorum?"
"Öteki mi? Öteki güneş mi? Bildiğim tek güneş bu, o da zaten kocaman." "Daha da büyük, başka bir güneşten bahsediyorum. Her birimizin yüreğinde doğan güneşten. Umutlarımızın güneşinden. Düşlerimiz uyansın diye göğsümüzde uyandırdığımız güneşten."
Reklam
İnsanları çok sevmeyi sevmiyorum. Sevince de ölmelerinden korkuyorum.
Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun.
152 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Casus
CasusPaulo Coelho
7.6/10 · 5,8bin okunma
Haysiyetimizi korumak için, "haklı savaş" diyorlar buna, sanki savaşta haysiyete yer varmış gibi.
Ömrümün sonuna dek aşkı tadamayacağıma emindim, zaten ne fark ederdi ki? Bana göre aşk ve güç aynı şeydi. Ama böyle düşündüğümü başkalarına fark ettirecek kadar saf ya da güçlü değildim.
231 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.