Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre Bardakcı

Emre Bardakcı
@extantpoet
3 okur puanı
Mart 2015 tarihinde katıldı
" Bana desen ki, insan olduğum için suçluluk duyuyorum, beni ormana sürükleyen, bu tek yanlı kullanıma karşı çıkma isteği.... anlarım... ama sen sanki insan olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşmeyi kafana takmış görünüyorsun, asıl istediğin ağaçlara yakın olmak falan değil, orman senin için sanki fiziksel bir sıçrama yapabileceğin bir rampa...insanın diğer canlılarla daha eşit bir ilişki özlemi içinde olabilir, bunu istemek çok da iyi, güzel bir şey ama senin gönlünde yatan sanki bu değil, bana artık, neden ben tanrı değilim, diye dertleniyormuşsun gibi geliyor... ama dertlen istediğin kadar... kuş bile, böcek bile olmazsın, insansın işte, kabul etmen gerekir bunu. yaprak elinde solup gider, onu canlı tutma gücün yok, düşünsene ölmüş yaprakları duvara iğneliyorsun, ama insan insanı soluğuyla diriltebilir, ya da bakışıyla"
Reklam
"Trenin hareket saati gelmişti. Bir memur vagon kapısını örtüyordu. Maria Puder merdiven basamağına atladı, sonra bana eğilerek, yavaş bir sesle, fakat tane tane : -Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim, dedi. Evvela ne demek istediğini anlamadım.O da bir an durdu ve ilave etti : -Nereye çağırırsan gelirim !"
Sayfa 140 - KitapKitabı okudu
Sensiz camide, namazda işim ne ? Seninle buluşma yerim meyhane. Benim sevmem de böyle, yüce tanrı: İstersen kaldır at cehennemine.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrı,'Cennette şarap içeceksin' der ; Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder? Hamza bir Arab'ın devesini öldürmüş, Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber.
'...Adam bir sigara istedi. Bende yoktu,veremedim.Başkası verdi. Sonra bana döndü. Elimi tut dedi, tuttum. Adam soğuyordu. Eğer insanın nasıl soğuduğunu bilmezseniz, ölüm cezasını cesaretle savunursunuz. Öyle ya, herkesin ısısı kendisine.'
Reklam
-Ya bu kafayı değiştirirsiniz ya da kafanızı koparırız anladınız mı ? Köşede,duvarın dibinde kırmızı cilt kapağından kopup ayrılan,iki yana açılıp kalan sayfalar,birbirinin üstünden fısıltıyla kayıp kapandılar. O anda dünyanın bir köşesinde,akşamın o ayrılık saatinde bir çiçek sessizce taç yapraklarını kapatıp sonsuz uykulara daldı;bir günlüğüne doğmuş bir günlük doyumsuz yaşamını tamamlamış küçük bir çiçek boynunu büküp öldü. Sonra o ayrılık saati gelmiş olmalı ki,her şeyin altüst edildiği odalardan çuvallara tıkabasa doldurulan kitaplarla birlikte seni de alıp götürdüler. Götürülüşün böyle oldu.
Geç vakit, ruhu bir ağır kederle yüklü, eve dönüyordu.Karanlık ve tenhalık içinde, İstanbul'un sokaklarında yürümekle İstanbul denilen şeyi daha iyi anlıyordu. Bu, ne bir ülke, ne bir şehir, ne de bazılarının dediği gibi, büyük bir köydü; İstanbul'un güzelliğini, çirkinliğini, ihtişamını ve sefaletini yapan şeyler neydi ?
Sayfa 173Kitabı okudu