Yaşantımın size iyi gelmeyen yanlarını kendime saklarım.
Çünkü sizi seviyorum Bilge.
Bütün hayatımı, hayır bütün hayatımın sadece güzel oyunlarını, yerdeki terliklere doğru çekingen hareketler yapan ayaklarınızın dibine seriyorum.
Oysa,birikmiş alacaklarım vardı bu dünyadan.
Çünkü kötü bir yaşantıydı.
Bilge’nin varlığı ve içinde yaşadığı dünya unutulmuştu.
Bu yaşantının sonu kötü bitecekti.
Kitaplar da öyle yazıyordu.
Bu yaşantının da sonu kötü bitecek albayım.
Bizim gibilerin hayatında güzellikler,kısa süren aydınlıklardır.
Bizim gibiler,başkalarının yaşantılarına kısa bir süre için girerler.
Uşak rolünde sahneye çıkarlar.
Kötü bir yaşantı,fakat iyi bir oyun.
“Dün bahsettiğiniz belirtilerin… hayattan kopukluk,soyutlanmışlık,hayatın içinde kalamama hali…
Bunların her biri, bir can taşımanın getirisi olan acıyı hissetmemek için kendinizi uyuşturmanızı sağlıyor.”
“Schopenhauer’ın tutkulu aşkı, insanı kör eden güneş ışığıyla kıyasladığı bir lafı vardır. Yaşamın ileriki yıllarında bu ışık azalınca onun yüzünden daha önce göremediğimiz muhteşem bir yıldızlı gökyüzü belirmeye başlar. Dolayısıyla benim için de gençliğe özgü, bazen zalimce olabilen tutkularımın sönüp gitmesi daha önce göz ardı ettiğim yıldızlı gökyüzünün pek çok diğer mucizesinin kıymetini anlamamı sağladı. Seksenli yaşlarımın içindeyim ve size inanamayacağınız bir şey söyleyeceğim:
İlk defa kendimle bu kadar barışığım.
Biliyorum, varoluşum sona ermek üzere ama bu son başından beri orada duruyordu zaten.
Şimdi eskisinden farklı olarak saf bir farkındalığın keyfini sürüyorum.”