Cahil şehir, halkı mutluluğu bilmeyen, onu hatırına bile getirmeyen şehirdir. Onlar mutluluk konusunda aydınlatılsalar bile, onu ne anlayacak, ne de inanacaklardır.
Sayfa 111 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
O halde insanları, kendileriyle hakiki anlamda mutluluğun elde edildiği şeyler için birbirlerine yardım etmeyi amaçladıkları bir şehir, erdemli, mükemmel bir şehirdir (madina fâdıla).
Sayfa 98 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
1100 sene önce yazılmış İslam ile felsefeyi aynı potada eritmeye çalışan, varlıkla ilgili sorgulamalardan ideal insan yaşamı ve yönetimine geçiş yapan bir eser. Kuran'ı bir felsefe olarak okuma üzerinde duruyor. Fıkıhla felsefeye aynı önemi atfetmiyor ve hatta fıkhı küçümsüyor. Nakli değil aklı, hal değil kâl, keşf yerine nazarı önceliyor, özetle dini felsefeyle yorumlamaya giderken bilimi dinin açıklanmasında kullanır gözüküp önüne koyuyor. İleri gidip dindarlığı şöyle özetlemiş: "... bütün bunlar, insanlar tarafından insanlara karşı kullanılan hile, aldatma ve sahtekarlıklardan başka bir şey değildir." İddiası biraz enteresan: "Böylece ondan şüphelenilmez, ona karşı tedbir alınmaz, ondan korkulmaz, onunla mücadeleye girişilmez."
Sait Faik'in deniz ya da Burgaz dışındaki hikayeleri genelde yavan gelir bana ama Lüzumsuz Adam'da öyle olmadı. Genelde işlenmekten kaçınılan taraflara değinmekten geri kalmamış hiç. Stokçuluğa çok güzel değinmiş mesela, öyle içi sıkılıyor ki anlatırken bile haykırıyor resmen ara ara. Yaşamaya çalışan yokluk içindeki insanlar ağırlıkla yer buluyor Sait Faik'in satır aralarında. Kendisi de döneminde arzu edilen değeri göremeyen bir yazar olarak fena olmasa da varlık içinde sürdürmüyor hayatı.
Carmilla, aslında Bram Stoker'ın Kont Drakula'sının da öncüsü bir vampir kitabı. Babasıyla bir şatoya yerleşen kızın yolda birden durup kızını bir şekilde (!) babasına emanet eden kadının getirdiği fırtınayla yaşadıkları anlatılıyor.
Zafer Algöz, hepimizin belki de Cem Yılmaz filmlerden aşina olduğumuz bir isim, aslında kendisi büyük bir devlet sanatçısı, hem de konservatuvarlı, popüler kültür etkisinden tiyatrocularımızı hak ettikleri düzeyde tanımıyoruz ne yazık ki. Neyse, goygoyu bir kenara bırakacak olursak Zafer Algöz, okurlarına çocukluğundan başlayıp, konservatuvara girişi, yaz tatilleri, rol arkadaşları, yurtdışı tatili ve bedelli askerlik anılarını anlatıyor, bir yerde sohbet ediyor aslında, okurken zaman hızla akıyor, su gibi geçiyor...