Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip
Nerede olursan ol
İçerde dışarda derste sırada
Yürü üstüne -üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının fesatçının hayının
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umur ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Garip bir şey oldu, mutluluğa ve sevince dair zaten pek kuvvetli olmayan duygularını kaybetti birden. Kendini gezegenin dışına düşmüş, kaybolmuş gibi hissetti.
Zaten biz insanlar genellikle anladığımız seylerden değil, anlamadıklarımızdan etkileniyoruz. Anladıklarımıza ilgimizi kaybediyoruz, sıkılıyoruz onlardan, hatta ilk firsatta onları küçümsüyoruz.
Hem sana el değdirmeğe elim varmaz,
Hem sensiz aldığım nefes, nefes olmaz;
Bir garip dert bu, kimseye de açılmaz:
Bir zehir zakkum ki, tadına da doyulmaz.
"Yeni alternatif ve gerçekçi düşünceler oluşturmak, size yeni bir dilde yazı yazmak gibi görünebilir. Her yeni dilde olduğu gibi yeni düşünceler de size garip ve "kısmen" inandırıcı gelebilir. Otomatik düşünceleriniz anadiliniz gibi akıcı olurken, yeni düşüncelerin ortaya çıkması çok fazla çaba gerektirir. Büyük ihtimalle yeni düşüncelere "kafanızda" inanırsınız ancak eski otomatik düşünceler kadar hayatınızla uyumlu olduğunu hissetmezsiniz."
"Kim sana sağır ve düşüncesiz diyebilir eğer senin anlamadığın garip bir dilde konuşuyorsa?"
-Halil Cibran
(Ermişin Bahçesi, Anonim Yayıncılık, İstanbul, 2021, s.59)