Ne sıklıkla ağlarsınız?
Oturup bekler misiniz onu,
Ya da kendisi mi bilir geleceği zamanı?
Sezer içinizi!
Farkına varır daralmışlığınızın,
Ve usul usul süzülür yanaklarınızdan...
Ona engel olmaya kalkar mısınız?
Yoksa bırakır mısınız kendinizi onunla birlikte,
Birlikte akar, birlikte damlar, birlikte düşer misiniz içinizden?.
En son ne zaman ağladınız?
En son ne zaman dinlemedi sizi?
Döküp saçtı ortalığı da,
Kendinize getirdi sizi?
Hâlâ yaşarabilen gözlerinize bakıp,
İçinizde bir fidan yeşerdi yeniden...
En son ne zaman,
Dokunmaya kıyamadığınız yaşlarınız oldu yanaklarınızda?
Hüznünüz,
Sevinçleriniz en son ne zaman yaş olup da birikti avuçlarınızda?
Sesinizi titretti, içinizi titretti,
Kendinizi titretti?
En son ne zaman tutmadınız onu?
Tutmadınız hiç utanmadan,
Bıraktınız kendinizle birlikte...
Belki dünyayı kökten değiştiremiyoruz ama yaralı bir ruha, dertli bir başa teselli olduğumuz her seferinde dünyayı azıcık daha güzelleştiriyoruz.
Bütün dünyayı onaramazsın ama onarmaya, kolunun uzandığı yerden başlayabilirsin.
Hiçbir şey yapmama isteği geldiğinde içime, hiçbir şey yapmıyorum.
Konuşmak, okumak, dolaşmak...
Hiçbir şey...
Dalıp gidiyorum öylesine. Neresi olursa. Geri dönüp dönmeyeceğimi bile düşünmeden, ucu nereye ulaşırsa...