Boyuna saatime bakıp duruyorum. Bir beş olsa da çıksam diye... Beşte yağmur da dinmiş olsaydı bari... Eve ıslanmadan varsaydım. Gerçi ıslanıp üşüyerek evden içeri girmenin de bir başka tadı oluyor. Saat beşe doğru karım birkaç kürek kömür atar sobaya; ateş harlanır. Ihlamur da hazırdır. Ben terliklerimi giyip ceketimi çıkarır çıkarmaz ıhlamur bardağını elime verir. Hava çok soğuk ya da yağışlıysa eğer, ıhlamurun rengi kan kırmızısıdır; içerken tarçın zencefil kokar. Üşüdüğümü bildiğinden böyle şımartmak ister karım beni. Çünkü o kaynamamış, rengi bal sarısı ıhlamuru sever. Burnunu bardağa yaklaştırıp içini çeker:
"Bahar kokuyor," der, "badem çiçeği, ham elma, ıslak toprak kokuyor."