"Masum bir sükût" terkibini okuyunca, kitabın tanıtımını bunun üzerine kurmalıyım diye geçti içimden. Masum bir sükût olmaksızın kulak işitemezdi çünkü. Sıfırdan başlamalıydı her şey. Lügatlerin de sıfır noktası sükût değil midir?
Samiha Hanım penceresine doğru uzanan bir erik dalının masum sükûtunu taşımış okuyucuya. Bir durum hikâyesi çıkarmış bu sükûttan. Her kelime masum bir sükûtun gölgesi olarak ulaşmıyor mu bizlere? Koyulaşan gölgelerle sükût ile aramıza mesafe koyuyoruz. Bazen bir sükûtun varlığını kitaplaştırıyoruz, bazen sükûtun varlığı henüz yazılmamış ve hiçbir zaman yazılmayacak kitaplara tercüman oluyor.
Durum hikayesi dedikleri şeyi her gün belki defalarca yaşıyoruz. Olay yok. Ruhumuza, varlığını çok defa ıskaladığımız sükût eşlik edince, kelimenin hudutlarını aşan bir duygu yumağı ile başbaşa kalıyoruz. Yumak dedim çünkü önce ipi yumak haline getireni hatırlatmak istedim.
"Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık"
"Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta"
***
Bazen bir kaldırım taşı, bazen bir tas berrak su, bazen bir ağaç dalı, bazen bir dudağın bitişiğindeki tebessüm çizgisi, bazen bir kuru yaprak bize umulmadık bir durum hikâyesi sunabilir. Hepsi de masum bir sükûtun refakatinde bize satırlarını ifşa ediyor. Yeterki durmayı ve kulak vermeyi bilelim.
***
Kısacık durum hikayelerinden oluşan bir kitap Yusufçuk. Kulak vermeyi bilenler için kıymet arz edecektir.