"Akl meydânını zindân-ı belâ bilmez henüz
Kim ki bir müddet cünûn mülkini seyrân etmedi"
Fuzûlî
Necdet "cünûn mülkünü" aşka yorar. Akıl, ıkal kökünden gelir ki develer kaçmasın diye ona bağlanan ipe derler. Bu bağlamda akıl aynı zamanda zindandır insan için. Aklın hükmünün bittiği yerde cünûn mülkü başlar. Yani delilik toprakları. Şairâne deyiş bunu "aşk" ile irtibatlandırır.
***
"Ben sizin karşınızda cezbeye tutuldum, felce uğradım, öldüm. Evet öldüm.."
Bu sözler de Necdet'e ait. Aşkını tarif ederken Bedriye'ye karşı bu ifadeleri kullanıyor. Aşkın neticesini ölüme eşitliyor. El-hak doğrudur, sonunda bir haşir, yeni bir hayat tomurcaklanan bir çeşit ölümdür aşk.
Sonu vuslat olsun, ayrılık olsun beşerî aşk ölüme eşitlenebilir. Beşerî vuslat, hakiki vuslat olmadığını izhar eder, beşerî ayrılık ise büyük kavuşmanın ümidini...
***
"Aşk mensubiyettir. Mensubiyet aşkın yegâne tezâhürüdür."
Aşka mensubiyet ise kişiyi daha üst bir anlam katmanına nakleder. Aşkı bir sonuç olarak nitelendiremem, olsa olsa bir yoldur o. Mülk-i cünûnu seyrana değin uzanan bir yol. İnsanı kendine âşinâ kılan bir yol.
Ama Kadıköy'de aşk mülk-i cünûna uzanmıyor...
Necdet mi kim?
Necdet kahraman demek!