Eskiden annesinin yanında yoksulluğunun bir tadı vardı. Akşamları evde bir araya gelip gaz lambasının çevreside sessizce yemek yerlerken, bu yoksullukta, bu sıkıntıda gizli bir mutluluk vardı. Mahalleleri sessizdi. Mersault annesinin yorgun ağzına bakar ve ona gülümserdi. Annesi de gülümserdi. Yemeği sürdürürlerdi. Lamba tüterdi biraz. Annesi hep bildik devinimle, gövdesi arkaya kaykılmış, yalnız sağ kolunu uzatıp lambanın fitilini
ayarlardı. Biraz sonra, "Aç kalmadın ya?" diye sorardı "Hayır." Sigara içer ya da okurdu Mersault. Birinci durumda, annesi,
"Yine mi!" derdi. ikinci durumdaysa: "Lam-
baya yaklaş, gözlerin bozulacak." Şimdi tersine, yalnızlık da yoksulluk, korkunç bir yoksulluktu. Ve Mersault ölmüş kadını hüzünle düşünürken, acıması, aslında kendine dönüktü.