Bu iletiye kaç defa cevap yazıp yazıp sildim bilmiyorum. Soruları, isim vermeden ama aklımdaki belli kişiler üzerinden yanıtlayacağım: Bir kadın şarkıcı var, aynı zamanda şarkı da yazıyor. Bu kadının evli bir adamla olan birlikteliği, adamın ayrılıp bununla yoluna devam etmesiyle sonuçlandı. Kısa süre sonra bu ilişki de bitti. Her ne hikmetse, kadın anında hayatına birini daha aldı. O evli adamdan önce de adı gündemi sallayan bir ilişkiye karışmış, yine ortada garip bir şeyler dönmüştü. Her ilişkisinde, büyük büyük konuşmalar yapan bu kadın, jet hızıyla yeni ilişkilerine başlayıp, aşk dolu pozlar verip, büyük sevda sözleri sallıyor ortaya. Hayatta birden fazla kez aşık olmak, tek bir kez aşık olmaktan daha gerçek bana göre, fakat birkaç yılda üst üste büyük büyük lafların edildiği, aşktan gözlerin şaşı olduğu ilişkiler son derece balon ilişkiler, bunlar bir hoşlanmadan öte değil. Haliyle bu ilişkilerde ya da ilişki sonrasında ortaya konan şarkı da, o şarkıyı yapanın enerjisini taşıyor. İster kendi söylesin, ister bir başkası seslendirsin, asla o kadının şarkılarını dinleyemiyorum. Aksine midemi bulandırıyor. Evli bir adamın karısına olan ihanetinin şerefsizliği ayrı bir konu, bile bile o adamla birlikte olan kadının şerefsizliği ayrı bir konu. Bu tür kadınlar, utanmadan ''zaten bitmiş bir ilişkiydi, zaten ayrılmışlardı, zaten mahkemeliklerdi'' gibi sözlerle kendilerini aklamaya çalışan zilliler bana göre. Tüm dertleri, çoluk çocuk sahibi bir adamı, yuvasından koparmanın zaferini yaşamak. Bu tür insanlar için evliliğin kutsiyeti falan hikaye. Şayet uzun zaman hayatına birini almasa, gerçekten aşık olduğuna inanabilirdim, ama balon kalpler, balon diller, balon kafalar. Bu dünyanın en güzel şarkısını yapıp seslendirsin, yine dinlemem, yine dinlemem. Çünkü samimiyetsiz. Bunun aşkından sevdasından ve bu konu üzerinde söyleyeceği sözlerden, benim kalbime geçecek bir şey yok.
Gelelim yazarlara. Birkaç yıl oldu mu bilmiyorum ama benim sitede cinsel fantezilerini, kadınları aşağılayarak yazdığını düşündüğüm bir muhteremin, Twitter'da bir takım mevzularla adı çıktı. Bu kişi, dili bana göre gerçekten çok iyi kullanan biri. Okuduğum dönem bende büyük bir çelişki uyandırmış, bir kitabına 1 puan verirken, diğer kitabına 10 puan vermiştim. Adamın iç dünyası birçok yapıp ettiğiyle iyice ifşa oldu. Kim ne derse desin, ben o kadınların sözlerine büyük ölçüde inanıyorum, ama aynı zamanda kadınların bu kişinin ününden faydalanmak isteyebileceği ihtimalini de göz ardı etmiyorum. Hem şiir kitabında geçen bazı ifadelerle, hem romanında birden çok kadını eğlencesine meze ederek sözde roman yazan bu adam, güzel Türkçemizle yazılan en iyi kitaplardan birinin sahibi olsun, ki yazmıştır inanırım, ama o hayattayken okumam. İncelemede son derece şeffaf davranan okur arkadaşlarımıza duyduğum minnetle, içinde iğrenç fantezilerinin bulunmadığını anladığım bir kitabını ise okurum, ama yazarı ölürse. Sağa sola sarkıntılık eden kişilerin, yaşarken itibar görmesini doğru bulmuyorum. Öldükten sonraysa zaten olay ondan çıktığı için, eseri dikkate alınabilir. Hala hayattayken ona o şöhret ve itibarı yaşatmak, birçok erkeğe belki kadına da ne yapsam rezil olmam, o vakit her türlü davranışta bulunabilirim düşüncesini doğurur. Bu tür insanların kitaplarını satın alıp, o kitaplara dikkat çekmek de bir kötülüktür. Neyse ki yediği nanelerden sonra kimseyi okuyor görmüyorum. Bunca yazılmış kitap içinde illa bir seçenek değil benim için. Dostoyevski de kumar oynuyordu diyenlerin sözlerini dikkate alamıyorum. Birinin ırzına geçmek ya da buna yeltenmekle, kumarı aynı kefeye koyan bir kafada değilim.
Bir kez de şairlerden örnek vermek istiyorum. Bu kez isim vereceğim ama kırgınlıkla. Nazım Hikmet'i severdim ben, bana göre çok iyi şiirleri olan, insanı sarsan mısralara sahip biri. Hala, gerçekleri okuduktan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, içim titrer, nasıl diye sorarım kendime, nasıl bir insan bu denli derin mısralar yazar sonra da gider o haltları yer. Piraye ile Nazım'ın aşkı birçoklarının bildiği bir ilişki. Nazım'ın Piraye'ye yazdığı, Piraye'nin de o mısraları okuduktan sonra kalbinin Nazım'a mühürlendiği ve o dakikadan sonra bir başkasını sevebilmesinin mümkün olmayacağı o ifadeler, nasıl bir hayal kırıklığının altında kaldı, biliyoruz. Nazım Hikmet, hapisteyken ve Piraye'ye mektuplarında aşkını sıralarken, kendisini ziyarete gelen dayısının kızı Münnevver ile aldatmıştır. Hapishane müdüründen baş başa kalacakları ve rahatsız edilmeyecekleri bir ortam rica eder, müdür de ona duyduğu sempatiden midir nedir bilinmez, bunlara izin verir ve olanlar olur. Münevver de evli bu arada. Nazım Hikmet kadar kendisini iyi ifade eden, bu duyguları hisseden kişilerin açtığı yaralar bence daha bir sarsıcı. Çünkü verdiği algı çok başka. İnsan inanamıyor, bu kadar derin duyguları ifade eden bir kalbin ihaneti, akıl alır gibi değil ya. Sonra Nazım Hikmet'in genel olarak hayatına baktığımızda, aşık olduğunu (?) söylediği her kadına neler neler yazdığını görüyoruz. Çok ilginç bir insan. Onur Akın- Seviyorum Seni ve Cem Karaca-Herkes Gibisin şarkıları dev şarkılar, müthişler bana göre. Birçok şiiri var insanın içi sanki bir toprak da en derin yerlerinde gizli, insanın kendisinin dahi bihaber olduğu duyguları çıkaran, çok etkileyici eserler. Nazım Hikmet artık aramızda olmadığına göre dinleyebiliriz...