Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
"İnsanoğlu sonsuz bir çocuktur; masala bayılır, inanır"
Nikos Kazancakis Yunanistan'ın en bilinen yazarı, öyle ki 1946'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü bir oy farkla
Albert Camus
Albert Camus
'a kaptırmıştır. Albert Camus'a göre ödülü en çok hak eden Kazancakis'tir. Tabii, bunu nezaketen mi söylemiştir yoksa gönülden mi bilemeyiz. Kazancakis'in romanları kültürümüze yakın diyebilirim, en azından bana verdiği his bu yönde, sanki romanlarını bir Türk yazmış gibi gelir. Ne de olsa Kazancakis hayata gözlerini bir Osmanlı vatandaşı olarak Girit'te açmıştır. Gençliğinde Balkan Savaşları'na katılarak Osmanlı'ya karşı savaşmıştır. Bu gençlik ateşinden çok sonra kaleme aldığı
Kardeş Kavgası
Kardeş Kavgası
'da ise işlediği başlıca temalardan birisi, savaşın anlamsızlığı, savaşta insanın içindeki yabanıl 'goril'in serbest kalarak sınırsız vahşete imza atması olacaktır. Kazancakis'in eserlerinde Marksizm, Hristiyanlık ve Budizmi sentezlemeye çalıştığı söylenir, sonuncuyu bilemiyorum ama diğer ikisine bir sentez arayışını Peder Yannaros'un mücadelesinde görebiliyoruz. Belli ki Kazancakis'i hayatta etkileyen başlıca iki isim İsa ve Lenin olmuş. Romanda partizanlardan etkilenmiş bir papaz arkadaşı, Peder Yannaros'u davaya ikna etmek için Papa XVI. Jean'ın İsa'dan aktardığı, "Size bir avutucu göndereceğim, gerçeğin ruhunu bile bu avutucu geldiğinde, hepinizi gerçeğe uygun olarak yönetsin," sözünde müjdelenen yöneticinin Lenin olduğunu ifade eder. Lenin gelecek ve her şeyi yakıp yıkacak ve Mesih'in gelişi için ortam hazırlanmış olacaktır. Bu düşünce Hristiyanlıkta bulunur, günümüzde bile "Tanrıyı kıyamete zorlamak" temalı birtakım tarikatlar var. Özetle Nikos Kazancakis'in bir romanını okuyorsanız karşınıza İsa'nın çıkmasına hazır olun, yazarın varoluş ve inanç üzerine tezlerinin, sorgulamalarının romanın merkezinde bulunduğunu henüz ilk sayfalarda fark edersiniz; bununla birlikte anlatımı, betimlemeleri gayet iyidir, haliyle karşınızda dolu dolu bir edebiyat şöleni bulursunuz. __ "Ne yap­malıydı? Zafere giden en kısa yol hangisiydi? Nefreti yok etmek için öldürmek mi, yoksa babası gibi nefreti aşkla yenmek mi?"(s.300) Romanın başlangıcında olayların geçeceği köy Kastello'nun atmosferini betimleyerek başlar Kazancakis: "Pek seyrek, yalnız güzel günlerde, köyün ucunda kimi zaman kahkahanın çınladığı duyulurdu. Ama bu alışılmamış bir şeydi; neredeyse dine saygısızlık sayılırdı,"(s.13) cümlesinden anlıyoruz ki sevinç, huzur bu toprakları çoktan terk etmiş, köyün etrafındaki kayaların durgunluğu, soğukluğu insanlara sirayet etmiştir. Bunun nedeni iç savaştır. Yunanistan 1946-49 arasında komünistler ile faşistler arasında geçen şiddetli bir iç savaşa tanıklık etmiş, bu savaş binlerce insanın hayatına mal olmuştur. Bu döneme tanıklık eden Kazancakis bir yandan ""Büyük bir güç,” diye düşünüyordu Peder Yannaros, “insanoğlunun ruhunda büyük bir güç var; bir bezden bayrak yapabiliyor,""(s.44) diyerek insanların hikayeci yönlerinin gücünü fark ederken, öte yandan bu hikayelerin bir sonucu olan ideolojileri sonuna kadar sorgulayıp eleştirdiğine tanık oluyoruz: "İdeoloji diye bir şey yoktur, yalnız insanlar vardır. Bir ideoloji, onu yayan kişi kadar bile değer taşımaz.”(s.247), “İşte bu yüzden hapı yutacağız!” diye karşılık verdi Kaptan, hırsla. “Varılacak sonuç, başvurulan çareleri doğ­rular ha? Seni özgürlüğe götürüyorsa haksızlık da hoş gelir, öyle mi? Yüreğim yanıyor ama inan ki, bu yöntem­lerle ideolojiyi baltalıyoruz..."(s.281). Başlangıçtan sonra Peder Yannaros'un geçmişini görürüz: belli ki günümüzün Bulgaristan'ı içinde Karadeniz kıyısında kalan bir köyden mübadele sonucunda Yunanistan'a gelmiştir ve Peder Yannaros'un Anastenarides denilen sofu bir topluluğa mensup olduğunu öğreniriz, sofu ancak Aynaroz'daki papazlara kıyasla aydın kalırlar. Bu topluluk her sene 21 Mayıs'ta ateşten yürüyerek yerine getirdikleri ritüelle tanınır, bu ritüel esnasında Bizans'ı Hristiyan yapan Aziz Konstantin'in ruhlarını ele geçirerek huşu duyacaklarına inanırlar. Ritüellerindeki kendinden geçmeye varan danslar ve beraberinde girilen translar, araştırmacıların bu inanışın Dionysos kültlerinin Hristiyanlık içinde kendine yer bulması olduğu sonucuna varmasına neden olmuştur. Roman için buradan edinilecek çıkarım ise Peder Yannaros'un bilinen papazların aksine çok katı olmadığı, dinsizlik noktasına gelebilecek düzeyde sorgulamalar yapabilen, hatta Tanrıya isyan da edebilen bir insan olmasıdır; çünkü onun inanışında tanrı daha çok ulvi bir dost gibidir. Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal'in her fikrine neredeyse muhalefet edip Mustafa Kemal ile görüşünce ikna olması gibi bir ilişki var diyebiliriz Peder Yannaros ile Tanrısı arasında. Aynaroz'da ise bambaşka, kendi inancına ters bir ortam bulur Peder Yannaros. Aynaroz, eskiden beri sadece manastırların bulunduğu ve sadece keşişlerin yaşadığı, kadınların girmesinin yasak olduğu özerk bir bölgedir. Öyle ki bırakın kadınların girmesini, erkeklerin sakalsız girmesine bile nahoş baktıkları söylenir. Ayrıca buradaki manastırlarından Kutumusiu'nun taht mücadelesi kaybedip sonra da Ortodoks olan bir Selçuklu şehzadesi tarafından inşa edildiği ve şehzadenin hayatının geri kalan bölümünü burada geçirdiği söylenir. Romanda Peder Yannaros, aykırı fikirleriyle burada istenmeyen adam ilan edilir. Keşiş hayatına karşı çıkar, gerçek hayattan uzak bulur, din adamlarına düşenin bu hayatta mücadele olduğu fikrindedir ama bunlar karşı tarafa kafirlik olarak görünür. Nihayetinde buradan ayrılıp hikayenin geçeceği Kastello'ya gelir. Peder Yannaros burada da pek sevilmez, özellikle oğlunun partizanlara lider olmasından sonra potansiyel hain gözüyle bakılır kendisine. O da kendi içinde bilhassa kötülük sorunu üzerine bir hesaplaşmaya kalkışır, bu, onu bir süre sonra hayatın mücadele edilmesi gereken, İsa'nın da zaten insandan bunu beklediği ve bu nedenle ona özgür irade verdiği düşüncesine sevk eder; nihayetinde bu sorgulamaları kendisini partizanlığa yakın kılar. Bu noktada aklıma
Maksim Gorki
Maksim Gorki
'nin
Ana
Ana
gelmişti. Herhalde Peder Yannaros'un karakter dönüşümü Ana'daki gibi bir partizan olmasıyla noktalanacak ve roman da devrim düşüncesinin mutlak doğruluğuyla... Ancak Kazancakis, ne devrime ne de başla bir düşünceye mutlak bağlı olmadığını finaliyle göstermiş. Zaten romanın gelişim sürecinde her ne kadar partizanların dine karşı olsalar da İsa yerine halkı koyduklarını, ve bir tür dine mensup olmaya devam ettiklerinin izleri görülebilir. Bir yandan eski dinin ve din adamlarının çıkarcılıklarını, yanlışlarını okurken diğer yandan ise yeni dinin mensuplarınkini okuruz. Tabii hayata baktığınız noktadan dolayı yazarın bu yaklaşımlarına tavrınız da değişebilir, benimki ise olumlu yönde; mesela Peder Yannaros'un partizanların lideri olan oğlu da bir yandan durumunu sorgular ve alıntısını yaptığım üzere dava uğruna her şey mübahtır ilkesi bir türlü kafasına yatmaz, tartıştığı arkadaşı ise her defasında devrimin Rusya'da herkesin Marx'ı okuduğu, fikirlerini düşündüğü için değil, bunları yapan Lenin'i sorgulamadan takip ederek geldiğini söyleyerek itiraz eder. Adaletten önce ideolojiye düşmanların temizlenmesi fikri de yine insanın kafasına yatmayan, sorgulanan bir husustur. Bunun aslında Hristiyanların veya diğer dinlerin, kafirleri öldürmesinden bir farkı yok. Bunlardan dolayı romanın sonunda şu diyalog vardır: Boğuk, kesik bir sesle, “Onları öldürecek misin?" diye tekrarladı ihtiyar“ "Evet. Bütün, özgürlüğe engel olanlar gibi.” “Özgürlüğü engelleyenler senin gibiler, insanların kişisel görüş sahibi olmalarını yasaklayanlardır,” diye kar­şılık verdi Peder Yannaros.(s.297) Bence Peder Yannaros haklı. Romanda öğretmenin sonunun ne olduğunu öğrenememek bence bir eksiklikti. Bu, takdirin okura bırakıldığı kural içi bir boşluktan ziyade, yazarın öğretmene ayırdığı kısımda anlatmak istediğini anlatıp öğretmeni boş vermesi gibi geldi bana. Benzer duruma gösterime giren Güç Yüzükleri'nde sıklıkla rastlıyorum. Mesela son izlediğim bölümünde orklar yüzünden köylerini terk eden köylüler kuleye gelirler. Sonra fark ederler ki yemekleri bitmek üzere. Bir kahramanın çocuğu da köye gidip erzakları almak ister. Nihayetinde gider orada senaristlerin istediği aksiyon olur ve çocuğu siyah elf kurtarır. Ancak mantıksızlık ve senaristlerin boş vermişliği şurada: kaçarken hiç mi birinin aklına "ya biz kulede ne yiyeceğiz," düşüncesi gelmedi. Giderken erzakları yanına almak bu kadar zor mu. Bunun gibi birçok boş vermişlik söz konusu dizide. İşte romandaki öğretmenin durumunun bana verdiği his de bu boş vermişlik oldu. Bunun dışında güzel bir romandı. Keyifli okumalar
Kardeş Kavgası
Kardeş KavgasıNikos Kazancakis · Can Yayınları · 2019246 okunma
··
1.718 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.