Gönderi

Şii İmam Ebü'l-Hüseyin Tüni'nin Tövbesi: Anlatırlar ki Şeyh Ebû Said (ks.) Nişâbur'da bulunduğu sırada orada Ebû Abdullah Kerrâm'ın yandaşı bir imam vardı. Ona Ebü'l-Hüseyin Tûnî derlerdi; şeyhimize karşıydı. O derece karşıydı ki ne zaman yanında şeyhten söz edilecek olsa ona lânet ederdi. Hatta şeyh Nişâbur'da bulunduğu sürece, hankahının bulunduğu Aden-i Küyân mahallesinden bile geçmezdi. Bir gün şeyh, "Atı eyerleyin, Ebü'l-Hüseyin Tûnî'nin ziyaretine gideceğim" dedi. Sûfîler ve müridlerden bir grup, "Şeyh öyle bir kişiyi ziyarete gidiyor ki yanında ondan söz bile edilemiyor ve eğer adı anılacak olsa lânet okunuyor" diye düşünüp gönüllerinden itiraz ettiler. Şeyh ata binip müridlerle yola düştü. Evinden çıkan bir Râfizî (Şii) şeyhi ve yanındakileri görünce lânet okumaya başladı. Dervişler üzerine yürümeye teşebbüs ettiler. Şeyh, "Sakin olun, umulur ki bu lânet sebebiyle rahmete mazhar olur" dedi. Cemaat "Senin gibi birisine lânet okuyan bir kimseye nasıl rahmet olunur?" diye sordular. Şeyh, "Mazallah" dedi. "O bana lânet okumuyor. O benim bâtil, kendisinin ise hak olduğunu zannediyor. Allah için o işte bu bâtılı lânetliyor." Orada dikilmekte olan Râfizî, şeyhin bu sözünü işitti ve hemen gidip şeyhin atının ayağına kapandı ve, "Ey şeyh! Tövbe ettim. Senin hak, benim bâtil dediğim şeyin hürmetine bana İslâm'ı arzet ki yeniden müslüman olayım" dedi. Şeyh müridlerine seslendi: Gördünüz mü? Allah için yapılan bir lânet nasıl etkili oluyor? Biraz ilerleyince Hasan el-Müeddib bir dervişi İmam Ebü'l-Hüseyin'e gönderip şu haberi yolladı: Şeyh gorüşmek üzere sana geliyor. Derviş durumu Ebü'l-Hüseyin'e haber verdi. O ise şeyhten nefret ediyordu. Dedi ki: Onun yanımızda işi ne? Onun kiliseye hıristiyanların yanına gitmesi lazım. Derviş işittiklerini gelip Hasan'a haber verdi ve olup biteni anlattı. Tesadüf bu ya, o gün pazardı ve olup bitenlerden şeyhin haberi vardi. "Ey Hasan ne haber?" diye sordu. Hasan işittiklerini anlattı. Şeyh, "Şimdi pirin dediklerini yerine getirelim" dedi ve kiliseye yöneldi: "Bismillâhirrahmânirrahîm, pîrin dediği gibi hareket etmek gerekiyor" dedi. Şeyh, yanındakilerle birlikte kiliseye geldiğinde hıristiyanlar âyin halindeydi. Şeyhi görünce çevresinde toplandılar ve ona bakmaya başladılar. Ne için geldiğini merak etmişlerdi. Kilisenin girişinde bir sofa vardı. İsa ve Meryem'in resimleri burada duvara asılmıştı. Yüzlerini ona dönüyor ve bu sûretlere secde ediyorlardı. Şeyh, bu sûretlere şöyle bir baktı ve, "Allah'ı bir yana koyup beni ve annemi ilâh edinin, diye sen mi dedin? (Yâ İsa!)" (Mâide 5/116) mealindeki âyeti okudu. (Heykellere ve resimlere hitaben), "Eğer Muhammed ve Muhammed'in dini hak ise, şu anda hemen Hak Sübhânehû ve Teâlâ'ya secde ediniz" dedi. Şeyh bu sözleri söyler söylemez duvarda asılı iki resim, yüzleri Kâbe'ye dönük bir şekilde yere düştü. Bunu gören hıristiyanlar arasında bir vâveyla koptu. İçlerinden kırk tanesi boyunlarındaki haçı çıkarıp müslüman oldu. Gusül abdesti alıp hırka giydi. Şeyh sûfîler topluluğuna döndü ve, "Her kim pîrlerin işaretine göre hareket ederse sonuç böyle olur. Bütün bunlar o pîrin bereketinin eseridir" dedi. Bu haberi Ebü'l-Hüseyin Tûnî'ye ulaştırdılar. O ne dedi, şeyh ne yaptı, bunu anlattılar. İmam Ebü'l-Hüseyin'de bir hal zuhur etti, (bitkin bir duruma düştü) ve, "Şu çıtaları, yani sedyeyi getirin, beni üzerine koyup Şeyh Ebû Said'in dergahına götürün" dedi. Sedyeye koyup yola çıkardılar. Şeyhin hankahına yaklaşınca, "Beni sedyeden indirin" dedi ve indirdiler. Şeyhin hankahının kapısından yanındakilere dayanarak girdi. Şeyhin kürsüsünün yanına varıncaya kadar naralar attı. Şeyhin ellerine ve ayaklarına kapandı. Oradaki cemaat galeyana geldi. Ebü'l-Hüseyin elbisesini paraladı, şeyh ve cemaat de bu hususta ona uydu. Yaptıklarından tövbe eden Ebü'l-Hüseyin, şeyhin müridlerinden oldu. Sayfa :142
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.