Gönderi

bugün her şey yok olsun istedim
ilgim azalmıştı. çevremdeki renkler, soluksuz çektiğim sigaramın dumanından farksızdı. bu durumdan kaçabileceğime olan inancımı kaybetmiştim ve bu ilk değildi. diğerlerinin aldığı tadı merak ediyordum. yüzlerindeki mutlulukla, sanki benim çözemediğim bir şeyleri çözmüş gibiydiler. bilmediğimi düşündüm. eksik kaldığımı.. sık sık düşünürdüm aslında. ardından oluşan bütün bu etten kalabalık, ruhumu parçalardı. kaçmak isterdim. kaçmayı düşündüğümde aklıma sadece bir yer gelirdi. gün sonunda şahıslar beni o cennet bahçesinde elimde hayâl kırıklıklarıyla baş başa bırakırdı. anılar.. haykırışlarıma karışan bir düzine sözcük yığını. köşede, bankta oturan bedenimin üzerindeki karanlık hakimiyetini korurken, yanı başımdaki otelin cılız ışıklarıyla hüzün dolu bakışlarımı aydınlatma çabasını hiç takdir etmedim. gözün gördüğünün ötesinde çok şey vardı çünkü ve ben görülmek dahi istemiyordum. bütün bu savunmasızlığım uyuştururken aklımı ve kalbimi, sonu bekledim. neredeydi bu son? umarım fazla geç değildir diye düşündüm. öngörebildiğim tek detay yabancı bir bedenle buluşuyor olmam olacak, hissiz dokunuşlar beni bağladığını sanacaktı. birtakım tartışmalar: "aklın nerede senin?" aklım nerede benim? yabanileşen bir ruha sahiptim, her bir noktamda. yabanileşen bir ruh basara otuna kapılmış gibiydi. vücudumu, ruhumu saran basara otu yavaş yavaş öldürüyordu.  insanlar ruhundaki basara otunu farkedip çırpınmaya başlarsa kurtulması olasıydı.  peki ya benim gibi buna teslim olanlar? oysa yalnızlığı faydalara dönüştüren kimse, bazı zamanlar yalnız kalmanın doğal bir hal olduğunu bilerek korkularına esir düşmezdi. geleceğinden daha emin adımlarla ilerlerdi. peki ya onların bu düşüncesini değiştiren neydi? bana bu konuda ne düşündüğümü sormasınlar isterim. nitekim onlara vereceğim bir cevabımın olmasını arzulamıyordum artık.
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.