Gönderi

Balıkçı barınağına gidiyor, bir ışık alıp geliyordu adam. Denize ilk düşen gün ışığıydı bu. Sonra ilk uyanan dalgayı. Her gittiğinde bir renk alıp geliyordu. Bir martı kanadını, denizde yatan sabah pusunu, ufuk çizgisinin ötesinde kalan açık denizlerin koyu derinliğini, dinmeyen bir rüzgârı... Batan bir güneşin hüzünlü yorgunluğunu da alıp geliyordu sonraki gidişlerinde. Giderken de demir parmaklıklardan kalan sancıları, gece üşümelerini, bunu niye yaptımlarını, şunu neden yapmadımlarını, ne olacak bundan sonralarını, öfkelerini, pişmanlıklarını, kendinde sevmediği ne varsa, belki de içinin yarıdan fazlasını götürüp denize atıyordu.
Sayfa 38
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.