Gönderi

768 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Tutunanlardanmısınız yoksa Tutunamayanlardanmısınız?
Ülkemizin en çok yarım bırakılan ve anlaşılmayan yazarın kitabını okumak, üstelik bunu 2. anadilim Hollandaca lisanında okumak gibi bir çılgınlık yaptım.. Bu benim için de bir ilk oldu, yani şu anlamda; geçmişte yabancı dilde birçok yabancı eser okudum, ancak Türkçeden çevirilmiş Türk bir yazarımızınki ilk kez bu kitapta nasip oldu bana. Bundan böyle bununla da kalmayacak inşallah. Farklı türden Türkçeden çevirilmiş kitaplar buldukça getirtmeyi düşünüyorum. Güzel geri dönüşler alıyorum, dildaşlarımla da tanıştım bu sayede. Umarım 1000K’da da çift dilde alıntı ve inceleme yazanların sayısı çoğalır. Var olduklarını görüyorum, okuyorum denk geldikçe ve mutlu oluyorum. Gelelim kitabımıza: Olumsuz yorumlardan dolayı sürekli ertelediğim ama hep de merak ettiğim
Oğuz Atay
Oğuz Atay
’ın ilk kitabı
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
. Yarım asırlık eski de. İşte, çok kalın, dili ağır, ne anlattığı anlaşılmıyor, diye tepkilerle karşılaştım. Evet kitabın başındaki tarihi kısımları bana da öyle geldi, ama olayın örgüsüne hakim olunca gayet güzel de ilerliyor. Şunu unutmayın; anlaşılması zor olan kitabın dili değil, içindeki insanlar. Kimse kitabın ana karakterleri olan Selim’i, Turgut’u anlamak için büyük çaba göstermemiş, diye düşünüyorum. Ama Turgut’un Olric’i (bir nevi ‘içsesi’) vardı, en azından o onu dinliyordu. Bazen dinlemek de anlamaktır. Ve Olric burada Turgut’u gerçekten anlıyordu.. Peki nedir bir ‘Tutunamayan’? Bu kitaptan anlamaya çalıştığım kadarıyla: ‘Hayatı çok ciddiye alıp kendini yaşamdan koparanlardır’. Selim ve Turgut’un insanları anlamak istemesinden, ama anlayamamasından kaynaklanıyor. Oysa onlar önce kendilerini anlamıyorlar, diğer insanlardan daha üst bir varlık olarak görüyorlar. Örn. kitabın ana karakteri olan Selim Işık; kendisine hayatı boyunca sahip çıkılmadığını hissedip, kendi kabuğuna çekiliyor ve yaşamına son veriyor. Onun intihar etmesiyle yıkılan en yakın arkadaşı Turgut Özben; o da bu hayata bir Tutunamayan. Tek tek Selim’in arkadaşlarıyla görüşüp, Selim’in intihar sebebini araştırırken, yavaş yavaş o da kendi benliğini tanıyor. Gitgide o da bağsızlığa doğru kayıp, sonunda bir trene binip gözden kayboluyor. İki tutunamayan insan.. Kitap bende derin anlamlar da bıraktı. İnsanların iç dünyası mesela çok farklı. Bazen dışarıdan bir insanın hiç bir sorunu yok zannederiz. Ama belki o kişi hayallerinde bile yalnızdır, buzdağının o diğer tarafını bilemeyiz. Bu kitapta da öyleydi. Ve bazı alıntılar da beni benden aldı: ‘Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur,’ der bir yerde (çevirdiğimde). Gerçekten insan kendi acısının ağırlığını başkasına yükleyerek hafifleyemez. Herkesin acısı kendine ağırdır. Ve kendi acına sahiplenmelisin ki kendini bulasın. “Hep geçer diyorlar ya Olric, Sence geçer mi? Geçer elbet efendim, Bazısı teğet geçer, Bazısı deler geçer, Bazısı deşer geçer, Bazısı parçalar geçer, Ama mutlaka geçer...” Kitaptan beğendiğim son bir alıntı: "to be or not to be" "yaşamak mı ölmek mi" yerine "olmak ya da olmamak" şeklinde çevrilmeliydi. "not to be" ile de bütün olumsuz eylemleri ifade etmek istiyor. Bunu, olumlu eylemlerden sadece biri olan yaşamak ve olumsuz.. Görevimiz tamamdır, okuduk ve çok şükür ‘bitirebilenlerdenim’. Darısı tüm Tutunmakisteyenlere…
Het Leven in Stukken
Het Leven in StukkenOğuz Atay · ‎Atheneaeum - Polak - van Gennep · 201162,2bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
4.983 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.