Öncelikle zihninizde derinleşen müziğin, eserle uyumu yine çok keyifliydi, inceleme için teşekkür ederim☘️
Dün gece bitirdim eseri, Malone, ikimizi de can damarımızdan vurdu sanırım Şaziye Hanım. Molloy'da beni ilk kısım çok etkilemişti, Malone'un da ikinci yarısı çok düşündürücüydü.
İnsanlar elleri kalem tutuyorsa düşüncelerini en doğru ve etkili biçimde dile getirebilmek için uğraş verirler. Beckett adeta bu yolu tersinden yürüyor... Yani anlam yüklenen her şeyden, yalınlığa ve ilk ürpertiye... Kendi anlatılarını yarıda bırakıp, kendi sözünü kesmesi, yine Molloy'da gördüğümüz, bedensel ve zihinsel dağılışın eş zamanlılığına işaret ediyor gibiydi.
Odanın duvarlarının hiç görülmemiş çiçeklerden ve tavandaki ikonolardan sonra tamamen gri renge bürünmesi yaşamın ve ölümün o odaya akseden nefesiydi adeta...
Postmodern karakterlerde eşyaların önemi bazen diğer her şeyin ötesine geçer, adeta özdeşleşilmiş, bir bağımlılık halini almıştır, özellikle Malone'un her seferinde kalemlerin markalarına vurgu yapması ve sadece onunla dünü, bugünü görünür kılabilmesi, hayata onunla tutunma çabası çok çarpıcıydı.
Islahevindeki felçli mahkûmun anlattığı Saposcat'in geçmişinden yahut anımsadığı olaylardan bağımsız, hayali bir karakter olduğunu düşündürdü bana nedense...
Üçleme'ye devam edecek misiniz bilmiyorum ama bir gün mutlaka 'Adlandırılamayan'da görüşmek üzere👏🌹