neylerim ben kitapları kocaman kitapları
efendim okusun benim cânım efendim
o kuştüyü salonlarda cânım efendim
okusun da büyüsün benim efendim
okusun da biliversin aklımdan geçenleri
Bu satırlara başka bir kitap yazılır da. O kuş tüyü salonlarda. Canım efendim. Raf raf kitaplar hani duvarlar boyu. Okusun da biliversin aklımdakileri....
Bir yer geliyor: Çok şey söylenesi ama susulası. Öyle susmak değil. Hep bir şeyler yazıyorum ama istediğim gibi çıkmıyor. O da bence susmanın başka bir boyutu. Zorlanıyorum ben ya. Ben de tam şimdilerde Füsun Önal'dan Oh Olsun'lu paylaşım yapmak istemez miyim? Islık çalmalı ne bileyim piknikli filan. Yok ki o hava. Gelmiyor bahar. Üstüne bir de yağmur yağıyor. Yağmurdan şikayet etmiyorum tabi.
Kendimi sorguluyorum. Neden ben diyorum. Nedir yani dünyanın yükünü ben mi taşıyacağım, benim de olacağım iki karış toprak, işin sonunda birinin arabasına yakıt diye karışacak varlığım.
(kıyamet çok geç koparsa olabilir.)
Ama olmuyor. Her şey çok kötü. Gözümü kapatamıyorum. Bir kere şiir okuyorum. Bu insanı dert sahibi yapmaya yeter de artar bile. Valla ne kendimi ne kimseyi kandıramıyorum. Karnım tok sırtım pek. Ruhum ? Gerçekten sevgi kelebeği insanlara sormak istiyorum. Nasıl yapıyorsunuz? Şu gözlerimi kapatıp sadece kendime odaklanmayı ben neden beceremiyorum? Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış bir şekilde yaşıyorum. Sen düşünme seren deyip sürekli okuyorum. İlk fırsatta firar ediyor zihnim. Olmuyor. Her saat başı karar alıyorum. Tamam bitti daha da bırakıyorum, gündemi, bu düşünme işini diyorum. Sonra bir bakıyorum canım sıkkın ne olmuştu diyorum. Haa doğru ya bir şey olmamıştı diyorum. Yani. Evet. Elhamdülillah vicdanımı hissediyorum en azından deyip, yola bu seren olarak devam edeceğim galiba. Ne ben onu bırakıyorum ne o beni. Bizi bizden başkası da anlamıyor zaten.