Gönderi

Son’un Başlangıcında “DInlemIyorsun benI!” İhtiyar’ın sesi hırçındı. Delikanlı umursamadı ama. Durumunu da değiştirmedi: Dilinin ucu dişlerinin arasında.. gözleri kısık.. dudakları gergin. Sanki dünyada elindeki tabancadan başka hiç bir şey yok, ve sanki o zamana kadar hiç tabanca görmemiş; öyle inceliyor. Zorlama bir esneyiş.. yapmacık olduğu belli bir ilgisizlik; başını kaldırmadan mırıldandı: - “Dinliyorum.” - “Efendim, efendim?” Sinirlenince İhtiyar’ın sesi büsbütün incelir.. şaşılacak kadar. Delikanlı biliyor bunu.. ne dediğini bal gibi işittiğini de. Bu “efendim, efendim”lerin bir tek anlamı var: Karşısındakini sindirmek! Sindirmeye yetmese bile, İhtiyar’a ge-reken sözü bulduracak zamanı kazandırıyor. Ve böyle çatışmalarda zaman, İhtiyar için iki yönlü çalışır: Karşısındakine de İhtiyar’ın neler yapabileceğini düşündürür; kuvvetini, acımasızlığını düşündürür. Delikanlı bunu da bilir. Umursamadı ama. Bu umursamazlık ölümün eşiğinde oluşundan veya elindeki tabancadan gelmiyor.. hep öyledir o. Bunu da İhtiyar bilir. Delikanlı gene esnedi.. hem de bu sefer uzun uzun ve gerinerek.. ona bakmadan.. kısık gözlerle, duvardaki boy aynasından izlemecesine: İhtiyar'ın sağ yanağı seyirmeye başlamıştır. Başını ona çevirerek tekrarladı: -"Dinliyorum."
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.