Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
İstiğna mı Arzu mu
Yusuf Atılgan'ın 1973 yılında yazdığı ikinci romanıdır. Kitap oldukça kısa olmasına rağmen modernist bir roman olmasından dolayı çok da kolay okunabilen bir kitap olduğu söylenemez fakat eserin Türk edebiyatının en derin psikolojik romanlardan biri olduğunu da göz önünde bulundurursanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Kısaca Modernist Roman Anlayışı Modernist roman, 1920'lerde Batı edebiyatında roman türüne yeni bir bakış açısı getirmek ve kendinden önceki neslin insanlığı pek de iyi yerlere getirememesinden dolayı ortaya çıkmış bir edebî akımdır. Modernistler, geleneğe ait unsurları reddederler. Romanlarda olayı ikinci plana atarlar, merak unsurunu yok sayarlar, toplumsallıktan ziyâde bireye ağırlık verirler. Bireyin karmaşık olduğunu düşünerek romanı da bu karmaşıklığa dahil ederler. Bireyin psikolojini daha iyi yansıtabilmek adına ''iç konuşma, bilinç akışı ve iç çözümleme gibi tekniklere sıkça başvururlar. Zaman mefhumunu dün-bugün ve yarın şeklinde çizgisel değil daha karmaşık ele alırlar. Romanın asıl teması yalnızlıktır. Zebercet bu yalnızlığı dibine kadar yaşar. Onun yaşadığı yalnızlık bilinçli bir yalnızlık değildir, hayatın ona sunduğu yalnızlıktır. Yalnız kalmak istemese de yaşamak zorunda olduğu bir yalnızlık... Zebercet, Anayurt isimli bir otelin mirasçısıdır ve ailenin son üyesidir. Anne ve babası o daha küçükken ölmüş ve Zebercet neredeyse hayatının tamamını bu otelde geçirmektedir. Zebercet, Dostoyevski'nin o ''anti-kahraman'' adı verdiğimiz zayıf kahramanlarından biridir. Annesi onu 7 aylıkken doğurmuştur. (sanki annesi bile onu istememiş gibi) Zayıf, kısa boylu, hastalıklı, çok fazla içe dönük, silik, kimseye derdini anlatamayan bir adamdır. Bir gün otele bir kadın gelir, kadın Zebercet'e normal insan muamelesi yapar fakat Zebercet daha öncesinde o kadar insanlar tarafından umursanmayan biri olmuştur ki kadının bu tavrı onu etkilemiştir. Kadın otelde bir gün kalır fakat Zebercet kadının bir daha geleceğini düşünerek umutlanır. Zebercet umutlandı, muhtemelen böyle bir psikolojiye sahip biri olmasaydı umutlanmayacaktı. Umut, zaten acziyete sahip insanlar için olan bir şey değil midir? Umutlanırız, zengin olmak için, umutlanırız birinin bizi sevmesi için umutlanırız birisinin iyileşmesi için... Umudun kendi içerisinde olmayacak şeyler yatmaz mı, bu olmayacak şeylerin peşine düşmek çoğunlukla hayatımızın mahvına neden olmaz mı? Günler geçer. Zebercet şehre iner, kılığına kıyafetine çekidüzen verir. Saç-sakal tıraşı olur. Günler yine geçer, Zebercet umudu kaybetmemeye çalışır fakat artık yavaştan kadının gelmeyeceğinin farkına varır. “Gelmez artık; ama benim beklemem gerek.” s.46 İşte bu farkına varış, farkına varmanın verdiği farkına varış; Zebercet'in içindeki o kirli tarafı ortaya çıkarır. Temizlikçi kadına tecavüz eder, onu öldürür ve intihar eder. Bizler, birileri tarafından farkına varılmak ve içimizdeki potansiyeli gerçekleştirmek isteriz. Ne kadar farkına varılmazsak ve ne kadar potansiyelimizi gerçekleştiremezsek o kadar kendimize, hayata ve insanlara karşı nefret ve öfke duyarız. Zebercet'in içinde de bu insanî bir durum söz konusudur. Burada modern bir ''Frankenstein(yaratık)'' görüyoruz. Zebercet, silik mi gözüküyor o zaman öyle davranılır, güçlü mü gözüküyor o zaman da öyle davranılır. Güzel bir kadına davranıldığı gibi çirkin bir kadına ne denli güzel davranılır? Tabi burada her şeye fizikî (hariç) açıdan bakmak da yanlış sonuç olarak Zebercet sağlam bir kişiliğe de sahip olup bu dezavantajlarının üstesinden gelebilirdi. Fakat şu da var ki bazıları hayata önde başlar bazıları ise geriden başlar, gerek fizikî açıdan gerekse maddi açıdan. Maalesef ki Zebercet hayatta kalamadı çünkü onu intihara asıl sürükleyen şey kadının gelmemesi değil umudunun tüketmesiydi.
Anayurt Oteli
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Can Yayınları · 202330,1bin okunma
··
145 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.