Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

305 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
“Dar Zamanlar“ üçlemesinin üçüncü ve son kitabı “Hayır…“. Serinin ilk kitabı “
Ölmeye Yatmak
Ölmeye Yatmak
“ 1930lu yıllarda başlıyor, genç cumhuriyetle birlikte büyüyen ilk kuşağın 1960 devrimine kadar geçen zamanda farklı yönlere savrulan hikayelerini anlatıyordu. İkinci kitap “
Bir Düğün Gecesi
Bir Düğün Gecesi
“ artık orta yaşlarını süren aynı kahramanların 1970 darbesi sonrası yaşadıklarını aktarmıştı. Son kitap “Hayır…“ ise ana kahraman, sosyoloji profesörü Aysel üzerinden, 80 darbesi sonrası dönemde, varoluşu ve bireyin özgür kimliğini korumasını sorguluyor. Gerek yazım tekniği, gerekse kurgusu açısından ilk iki romanından çok daha farklı bir romanla tamamlıyor serisini Adalet Ağaoğlu. Bunda, aradan geçen 8 yılda toplumumuzun üzerinden silindir misali geçen tarihimizin en sert, en kanlı darbesine tanık olmasının ve darbe sonrası yeni duruma kolayca uyum sağlayan halktan ve aydınlardan dolayı yaşadığı hayal kırıklığının etkilerini sezmek mümkün. Tam da bu sebeple bence serinin en zor okunan kitabı bu. Zira artık yaşlı ve işsiz bir profesör olan Aysel, eski romanında gündemin çoğunluğunu kaplayan günlük sorunlardan; aşk ve cinsellikten, siyasi gerilimden, değişen kültürden, toplumun hızla yozlaşmasının çevresine etkilerinden büyük ölçüde uzaklaşmış; yaşananlara varoluş penceresinden bakıyor. Felsefi sorgulamaların çok daha ağır bastığı bu son kitapta, Aysel nezdinde bireyin, özellikle de aydın bireyin yasaklara, baskılara, toplumsal kural ve kabullere, sorgulanması istenmeyenlere yönelik başkaldırısını irdeliyor. Zihin açıcı bir düşünsel seyahate çıkarıyor okurunu: “Hayır” demenin, diyebilmenin yollarını arıyor, aydın intiharlarını ve edebiyattaki örneklerini konu aldığı araştırması üzerinden intiharın bireyi özgürleştirici yanı üzerine kafa yoruyor. Gençliğinde zamanının büyük kısmını alan dünyevi dertlerden uzaklaşmış bir Aysel var karşımızda. Özel hayatındaki insanları -belki de sorunlar demeliyiz- geride bırakmış. Annesinin ve Aydın’ın öldüğünü, kardeşi Tezel’in hayatını toparladığını, abisi İlhan’ın yine ihaleler ve siyasi bağlantıları ile zengin olmaya devam ettiğini, eski sevgilisi Engin’in siyasi sürgün olarak yurtdışında yaşadığını, kocası Ömer’in ise İlhan’ın kızı Ayşen ile evlenerek çocuk sahibi olduğunu daha ilk sayfalarda öğreniyoruz. Bellki ki üniversiteden sürüldüğü için Ankara’dan İstanbul’a taşınmış, telif ücretleri ile geçinen, dar gelirli bir Aysel bu. Yaşlılığın etkisi ile -en azından dışarıdan bakıldığında- o eski çekiciliğini de kaybetmiş. Kendini tümüyle bilime adamış; “Aydın İntiharları ve Geleceğin Başkaldırısı“ gibi çalışmaları ile düşünen -toplumumuza göre gereksiz (!) yere fazla düşünen- birey sorunsalını inceliyor; “Toplumlarda ve İnsanlarda Boş Alanların Kullanımı“ ile ise darbe ve destekçilerine nazik bir selam (!) gönderiyor. “Onda, bir kuşağın, o kuşaktan bir avuç insanın hem onurlu, hem çok acıklı-gülünçlü serüvenini görüyorum. Yanılıyor muyum?" diyor öğrencilerinden Alev. Yanılmıyor. Cumhuriyetin nice ümitler bağladığı bu ilk kuşağı, binbir badireler atlatmasına karşın yine de asker çizmeleri ve hırsız kalabalığı altında ezilmekten kurtulamıyor. Nitekim Aysel’e ödül verecek seçici kurulda karşısına çıkan darbe şakşakçısı rektör ile paşa oğlu Ercan yetiyor biz okuyucuya bu çaresizliği anlatmaya… Lunaparklardaki, vurdukça başka yerden kafasını çıkaran soytarı kafalar gibiler; düşünenler ser sefil yollarda sürünürken onlar her daim var olmanın yolunu buluyor. Böylesi bir karabasan içinde, Aysel’e göre, bir aydın için kalan tek onurlu çıkış yolu ise intihar oluyor: “Nicedir, içinde yaşadıkları böyle bir zaman parçasında, aydınlara yaraşır tek radikal başkaldırının artık intihar olduğunu evirip çeviriyordu kafasında. Bu kadar kıstırıldıkları, yavaş yavaş sistemle ve alt kültürle uyuma zorlandıkları, sağlıklı tek bir dernek bile oluşturamadıkları bir dönemde de, intihar eden tek bir yazarın bulunmaması…” Ağaoğlu’nun karanlık hatta depresif anlatımı ve okuyucuya mesafeli kalan, toplumdan uzak aydın Aysel karakteri romanı okumayı zorlaştırıyor. Yenins ismini verdiği ve roman boyunca esrarını korumaya çabaladığı ümidi beni heyecanlandırmıyor. Ancak yazarın bu kitabını, toplumu bir çok yönden ezen ve yozlaştırdığı tüm kurumları ile etkisi günümüze kadar devam eden 80 darbesinden sonra yazdığını gözden kaçırmamak lazım. Kan kokan bu korkunç dönemin izlerini romanda takip edebildiğimiz gibi, toplumdan ümidini kesmiş ve artık sadece kendisi gibi aydınların sorunlarına çare arayan Aysel de çaresizliğimizin -belki kendimize bile itiraf edemediğimiz- yüzünü vurguluyor. HER DURUMDA ÖZGÜR KİMLİĞiMİZİ KORUYABİLMEK ANCAK EDİMLE SÖYLENEBİLECEK ŞU TEK VE SON SÖZE BAĞLI: HAYIR… Bir arada olursak ”Hayır” diyebilmek kolay mı, acaba?
Hayır...
Hayır...Adalet Ağaoğlu · Everest Yayınları · 20211,021 okunma
··
366 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.