Gönderi

Yiğit, sevgili şövalye oğlum! Biraz cesaret! Kederinizi açıkça görüyorum ve nedenini anlıyorum çünkü gülerken gözleriniz doluyor. Biz çok fakir insanlarız, değil mi? Bizim gibi insanlar için sefalet, bize net bir görüş ve olağanüstü bir güç veren iyi bir arkadaştır, ideal bir sevgilidir. İyi doldurulmuş bir kâsenin yanında yatan ve bir zincire bağlı olan şişman köpeklerden her zaman nefret etmişimdir. Doğdukları gibi köle olarak yaşar ve ölürler. Sinsiliğiyle yaşayan ve geceleri avını insanın heybetli gücüne karşı yakalamaya çalışan tilkiye ise sempatimi ve hayranlık duyarım. Ormanda sarhoş edici özgürlüğünün tadını çıkaran sıska kurda hayranım. Bana bakın, şövalye. Ben o tilkilerden ya da kurtlardan biriyim ve Tanrı’ya yemin ederim ki elimdeki kılıçla bir kral gibiyim. Altmış yıllık sefalet içinde, çeşitli kuşaklardan bir burjuva ya da feodal lort ailesinden daha uzun yaşadım. Hayatın tılsımları nelerdir oğlum? Esen rüzgâr, yağan yağmur, salkımların olgunlaştığı bağlar, tepeler, ormanlar ve bütün yeryüzü değil mi? Bir de soluduğum hava, gelip gitmenin ve kendi kendimin efendisi olmanın verdiği keyif değil mi? Doğanın ihtişamını seyredebilmek değil mi? Gerisi, tıpkı Paris’teki nefret dolu erkeklerle gülümseyen kadınlar arasındaki yaşam gibi, kâseye zincirlenmiş köpeğin rezil yaşamı yani, yalnızca günlük yaşamı güvence altına almaya yönelik muazzam, bir parça ekmek için harcanan kör ve aptal bir yaşam.
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.