Görünüşe bakılırsa, siz bunu kötülük olarak değil, daha az iyi olarak adlandırıyorsunuz. Çünkü, kendinde ele alınan şeyler yetkinlik içerir. Dahası, sizin de belirttiğiniz gibi, şeyler Tanrı'nın anlama yetisinin ve gücünün onlara atfettiği ve gerçekten verdiğinden daha fazla öze sahip değildirler. Bu yüzden de, eylemlerinde, aldıkları özden daha fazla bir varoluş sergileyemezler. Şayet aldığım özden eksik ya da fazla değil, tam da bu öz oranında eyleyebiliyorsam, daha yetkin bir halden mahrum kaldığım tahayyül edilemez. Şayet hiçbir şey Tanrı'nın iradesi hilafına meydana gelmiyorsa ve meydana gelen şey de ancak kendisine verilen öz oranında meydana geliyorsa, daha iyi bir durumdan mahrumiyet olarak tanımladığınız kötülük nasıl kavranabilir? Bir insan, bu şekilde bağlı ve belirlenmiş bir amel ile nasıl olup da daha yetkin bir hali yitirebilir? Buradan hareketle, bana görünen o ki, şu iki seçenekten birinde karar kılmanız gerekmekte: Ya kötülük diye bir şey vardır ya da, şayet kötülük diye bir şey yoksa, daha iyi bir halden mahrumiyet diye bir şey de olamaz. Zira aynı anda hem kötülük diye bir şeyin olmaması, hem de daha iyi bir halden mahrumiyet diye bir şeyin olması bana çelişkili görünüyor.