''hiçbir şeye dayanmadığı için, bir gerekçenin gölgesi bile bulunmadığı
için, hayatta sebat ederiz. ölüm fazla kesindir. bütün sebepler onun
tarafında bulunur. içgüdülerimize esrarengiz gelir, düşünüşümüzün önünde
berrak ve itibarsız bir halde bilinmeyenin sahte cazibesi olmaksızın belirir.
hükümsüz sırları biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala, hayat
ölümden fazla ürküntü verir. büyük meçhul odur.
bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir? günlere tutunuruz
çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır. bundan dolayı da işe yaramazdır.
hayat; belirgin, tartışılmaz açıklıkta tek bir gerekçeye sahip olsaydı kendini
yok ederdi. içgüdüler ve önyargılar tutarlılık’la temasa geçtiklerinde ortadan
kalkarlar. soluk alan her şey teyit edilemeyenle beslenir. birazcık mantık
ilavesi bile varoluş -sağduyusuzluk çabası- için uğursuz olurdu. hayata sarih
bir anlam verin, hemen o an cazibesini yitirir. hedeflerindeki belirsizlik onu
ölümden üstün kılar. bir nebze sarahat bile onu mezarlar kadar
bayağılaştırabilirdi. zira hayatın anlamını konu alan bir müspet bilim yeryüzünü bir günde ıssız bırakırdı. arzunun verimli gayri muhtemelliğini de hiçbir çılgın yeniden canlandıramazdı.''
Sayfa 12 - metis yayınları