başlangıçta, ışığa doğru ilerlediğimizi sanırız; sonra o hedefsiz
yürüyüşten yorulur ve kendimizi yere bırakırız. gitgide yumuşayan toprak
artık bizi taşımaz, açılır. güneşli bir sona götüren bir güzergâhı boş yere
izlemeye uğraşsak da içimizde ve altımızda koyu karanlıklar genleşir.
kaymamız sırasında bizi aydınlatacak hiçbir pırıltı olmaz. uçurum bizi
çağırır ve onu dinleriz. olmak istediğimiz her şey, bizi daha yukarıya
yükseltme gücünü gösterememiş her şey, hâlâ üzerimizde durur. vaktiyle
zirvelere âşık olan, sonra da hayal kırıklığına uğrayan bizler, sonunda
düşüşümüze canı yürekten bağlanırız; tuhaf bir infazın aletleri olarak, koyu
karanlıkların sınırına, geceye bağlı alınyazımızın hudutlarına dokunma
yanılsamasıyla büyülenerek, düşüşümüzü tamamlamak için acele ederiz.
boşluk korkusu hazza dönüştüğünde, güneşin aksi yönünde ilerlemek ne
şanstır! tersine sonsuz, tabanlarımızın altında başlayan tanrı, varlığın
yarıkları önünde vecde geliş ve kara bir hâle susuzluğu olan ''boşluk'', içine
gömüldüğümüz alaşağı edilmiş bir rüyadır.
başdönmesi bizim için yasa haline gelirse, bir yeraltı aylası taşıyalım,
düşüşümüzün tacını... bu dünyanın tahtından indirilince, yeni bir şatafatın
gecesini kutlamak için asasını da beraberimizde götürelim.
(ama yine de bu düşüş -bazı dinlenme anları dışında- görkemli ve lirik
olmaktan uzaktır. genellikle bir gece çirkefinin içine, ışık kadar vasat olan
bir karanlığa saplanırız... hayat artık alacakaranlık içinde bir uyuşukluktan,
pırıltılar ve gölgeler arasında bir cansızlıktan, o iç güneşin bir
karikatüründen ibarettir yalnızca; o iç güneş ki bizi kendi dışımızdaki
maddeden üstün olduğumuza haksız yere inandırır. hiçten fazla olduğumuzu
kanıtlayan hiçbir şey yoktur. tanrılarla rekabete girdiğimiz, coşkularımızın
ürküntülerimizi alt ettiği bu genleşmeyi sürekli olarak hissetmek için
öylesine yüksek bir ısı tutturmamız gerekirdi ki birkaç günde bitip
tükenirdik. ama parıldamalarımız anlıktır; düşüşler kuralımızdır. hayat her
an çürümekte olandır; tekdüze bir ışık kaybı, gecenin içinde yavan bir
dağılmadır; asasız, hilesiz, aylasız...)
Sayfa 44 - metis