Orhan Pamuk ile ilk kez 17 yaşındayken tanıştım art arda üç kitabını okumuştum fakat tam olarak hakkını veremediğimi düşünmüş yetersiz hissetmiştim. Buna rağmen
Benim Adım Kırmızı beni adeta büyülemişti, o güne kadar hiç bu tarz bir eser okumadığım için çok şaşırmış, etkilenmiştim. Böylece başladı yazarın kalemine hayranlığım.
Eserlerini daha nitelikli okumak, yazarı daha iyi anlamak içinse yine farklı okumalara ihtiyaç duyduğum zamanda edindim bu kitabı.
Kitap aslında Norton Konferansı’nın bir derlemesi,
Orhan Pamuk roman okurken kafamızda neler olup bittiğine değinerek giriş yapmış ve roman sanatını okurun gözünden irdelemiş.
Romanlarında kurduğu merkezi, karakterlerini, zamanla ilişkisini, eşyalarla, ‘şeyler’le derdini, romanı nasıl nitelendirdiğini, niçin yazdığını, okura nasıl baktığını detaylandırmış.
Roman sanatını kurma aşamasında romancıyı “saf romancı” ile “düşünceli romancı” olarak ayırmış ve aslında romancının tamamen saf ya da düşünceli olamayacağını anlatmaya çalışmış.
Edebiyatın demirbaşı sayılan eserlerden örneklerle romancının biçemini, roman kurmanın nasıl’ını anlatmış.
Kitabı okuduktan sonra romanlarında kullandığı mekanları, zaman dilimini, romanın merkezini oluşturma şeklini daha iyi anladım ve yazarı daha iyi tanıdığımı hissettim. İlgisi olanların keyifle okuyacağına inanıyorum.