Bütün gün öyle oturmak ve onu seyretmek, odanın loşluğunda belki bir an elini tutmak ve "sadece ikimiz" diye düşler kurmak... Gönlü bunu arzulamaktan vazgeçmiyordu. Günler böyle sürüp gidiyordu. Her sabah güneşin yeni doğuşuyla yeni düşler kuruyor, fakat gün bitip yatağa girerken yine aynı hüznü yaşıyordu.