Gönderi

Kimlik, Kişilik, Kendilik. yorumda
***** İnsanı birey insan yapan, başka insanlardan ayıran onun karakteri, kişiliği di­ye adlandırılan şeydir ve karakteri meydana getiren şey ise ne gök cisimleri­nin hareketi, ne insanın bedenini meydana getiren unsurların bileşimi, ne de anne babadan miras alınan şeydir. *****
Sayfa 229 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okudu
·
1.031 görüntüleme
Yahya Saygan okurunun profil resmi
Kimlik, Kişilik, Kendilik. Göz retinasından, parmak ucuna, ordan aurasına kadar her İnsan biricik. İnsanı insan (Kendi) yapan Özgürlük insanın elinden alınınca; tek, yegâne, fert olarak yaratılan İnsan maalesef Parti, Cemiyet, Cemaat, Tarikat, ideolojik örgüt vb. Topluluklar içinde adeta tek potada eritilen bir yığın haline gelmekte. "İnsan yaşamı üç kavram üzerine inşa edilmiş gibi: Kimlik, Kişilik ve Kendilik Kavramları. [Bu kavramsallaştırmanın patenti bilebildiğim kadarıyla Dücane Cündioğlu’na ait.] Buna daha bilimsel bir ifadeyle sosyoloji, biyoloji ve psikoloji de diyebiliriz. İnsan hayatının özeti bu üç kavram. Kimlik ; [sosyoloji] dışsaldır, dışımızdır, dışımızdadır, zahirimizdir. Etkilenen değil etkileyendir. Ünvanlar, lakaplar, rütbeler, makamlar, mevkiler kısacası “sosyal aidiyet” olarak tarif ettiğimiz her şey bu kategorinin içine dahildir. Nesnele yakın öznel bir açıdan bakınca bütün örf, adet ve gelenekler gibi dini inanış, yöneliş ve tercihlerimiz de umumiyetle bu dairenin içine girer. Yani sunulmuştur bize. Hazır bulmuşuz onları. Tıpkı dilimiz, ırkımız, muhitimiz [coğrafya] gibi. Bu anlamda insanın herhangi bir dini seçme olanağı yoktur, hazır bulduğu dini terk etme olanağı vardır sadece. Kimlik seçiminde en ufak bir tasarrufumuz yoktur bizim. İçine gözlerimizi açtığımız sosyolojik çevre ve unsurları bir aidiyet duygusuyla kuşatır bütün hüviyetimizi. Kimlik alınmaz, verilir. [cebri] Layık olalım veya olmayalım, hak edelim veya etmeyelim fark etmez. Auguste Comte “insan sosyal çevresinin çocuğudur” sözüyle kimliği insan yaşamının tek belirleyici unsuru olarak görür. Mabutlaştırır yani. Kişilik; Kimlikten çok daha acımasız ve katı bir yazgısı var Kişiliğin. Huy, karakter, mizaç, zeka, ahlak, hafıza, hissiyat, dil, renk gibi doğuştan fıtratımıza yerleştirilen şeyleri temsil eder kişilik. Kısacası biyolojik olan tarafımızı. Kişilik de aynen kimlik gibi dışımızdadır, dışımızdır. Kazanılmış değil verilmiştir. Kesbi değil vehbidir. Sigmund Freud “insan içgüdülerinin çocuğudur” sözüyle kişiliği -Comte’nin tam aksine- insan yaşamının tek belirleyici unsuru olarak görür. Mabutlaştırır yani. İnsanın bütün kaderini sosyoloji/biyolojiye bağlamak ve bu ikisi üzerinden okumak ne büyük yanılgı! Ontolojik anlamda hiçbir kimlik diğerinden üstün [üst kimlik] veya aşağı [alt kimlik] olmadığı gibi hiçbir kişilik de diğerinden üstün [üstün ırk] veya aşağı değildir. İrade ve istem dışı verilen bir şey rüçhaniyet [üstünlük] sebebi olamaz çünkü. Bu manada insanların hepsi bir tarağın dişleri gibi eştir ve eşittir. “Dillerinizin [kimlik] ve renklerinizin [kişilik] ayrı ayrı olması O’nun ayetlerindendir” [Rum, 22] fermanından kimlik ve kişiliğin tamamen birer ihsan ve lütuf olduğu anlaşılıyor. Verilmiş [vehbi] olan bir şeyi üstünlük vesilesi yapmak ancak zalimlerin [zalumen] ve cahillerin [cehula] şiarıdır. Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un bu konuyu işlediği o ölümsüz eserine “Ölümcül Kimlikler” [Les Identités Meurtrières] adını vermesi ne kadar manidar! Kendilik; -diğer ikisinin tam aksine- içseldir, içimizdir, içimizdedir, derunumuzdur. Bazen kendimizden bile gizlediğimiz en mahrem tarafımızdır. Bizi, biz yapan öz-benliğimizdir. Yunus’un “Ete kemiğe [kimlik/kişilik] büründüm Yunus [kendilik] diye göründüm” ile “bir ben var bende, benden içeru” dediği şeydir kendilik. “Allah sizin dış görünüşüze, kalıbınıza ve mallarınıza bakmaz ancak kalplerinizde taşıdığınız takvanıza bakar” [Müslim, Birr, 33] Hadis-i Şerifi kimlik ve kişiliğin “yarar”sızlığına buna mukabil kendiliğin “değer”ine işaret eder. Kendilik aşamasında başlar insanın o çetin imtihanı. Bütün var olma sancıları bu evrede cereyan eder. İnsan, bu geçitte insan olduğunun bilincine varır. Ne ki beşerilikten [kimlik/kişilik] insaniliğe [kendilik] irtifa edebilen yani bu çetin imtihanı başarıyla atlatabilen kişi sayısı bir elin parmakları kadar az. İblis, bu iki aşamayı geçemediği için kovuldu Rahmanın huzurundan. Kimliğe/Kişiliğe takılıp Kendisi olamadığı için. Çünkü kendini bilmek Rabbini bilmekten geçer. [Kendini bilen Rabbini bilir] Kendilik bilgisi bütün bilgilerin en yücesidir ama kendiliğin kendisi yetmez bir başına, uygun ve münasip bir mecra gerekir ona." Alıntı "Kim olduğunu bilmeden Kendin, Kendin olmadan Var olamazsın." yhysygn
Yahya Saygan okurunun profil resmi
Dücane Cündioğlu / Kimlik, Kişilik, Kendilik youtu.be/EliZrvrRh6k?si=...
Tülay okurunun profil resmi
Astroloji yok demiş yazar 😇
Yahya Saygan okurunun profil resmi
Tülay
Tülay
Paragrafın tamamı👇🙏🌷 Plotinos daha sonra sırasıyla insanların kaderleri, davranışları, karak­ terleri üzerinde belirleyici etkiye sahip olan şeyin göğün, gök cisimlerinin ha­ reketi olup olmadığı konusuna geçer. Evrendeki her şeyin birbirine bağlı ol­ duğu, dolayısıyla gök cisimlerinin hareketinin içinde yaşadığımız dünya, bu dünyada meydana gelen varlıklar, özellikle onlar arasında insani varlıklar üzerinde bir etkisinin olduğu görüşünü kabul eder. Ancak insan cansız bir şey, bir bitki veya hayvan değildir. O, dışardan gelen etkiye veya etkilere ken­ disinin olan, kendisinden kaynaklanan bir şeyle karşılık verme, onlara kendi­ ne ait bir şey katma gücüne sahiptir. Bu, onun iradesinden gelen bir şeydir. İnsanı birey insan yapan, başka insanlardan ayıran onun karakteri, kişiliği di­ ye adlandırılan şeydir ve karakteri meydana getiren şey ise ne gök cisimleri­ nin hareketi, ne insanın bedenini meydana getiren unsurların bileşimi, ne de anne babadan miras alınan şeydir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.