Artaud'nun yazıdaki dili tiyatrodaki bedeni gibi devinir. Her sözcük, her kavram, her dize, kendisi için uygun görülmüş, sınırları ve ölçüsü önceden belirlenmiş bir alanın dışına akmalı, yüzyıllar boyu dayatılmış içeriklerden, hali hazırda göndergelerden sıyrılmalıdır. Yapı, değer ve işlev kavramlarını hiçe sayan bu dil, ilkel ve kökene dönük olmalıdır. Tıpkı uygarlığın bedeni gibi. Deleuze "arı bir itki dili" olarak tanımlar bunu, sözcüklerin anlamlarını bütünüyle yitirdikleri temel bir düzenin dilin organik yapısının yerini aldığını söyler. Yine de basit bir boşlatma işleminden, bir silicilikten çok, işin temelinde dili devindirerek, sözü eyleme çevirmek olduğuna göre, hammaddesinl layıkıyla kullanan bir dilin hakiki anlamları arayışından ve bunları açık etmesinden söz etmek daha doğru olur -"ruh" dediğinde, bedenin ateşini canlı tutan bir soluğa gönderir, sonsuzluk kaygısı güdülerek törenlerle köreltilmiş ve bedeni de tüketmiş soyut bir kavrama değil. Artaud, Meksika'da totem ayinleri ve afsunlarla arındırdığı bedeni gibi bir beden arzular yazı için, taşkın, güçlü, uykuya dalmamış bir şiir bünyesi ...