Gönderi

Esra Özdoğan'ın önsözünden...
Artaud'nun yazıdaki dili tiyatrodaki bedeni gibi de­vinir. Her sözcük, her kavram, her dize, kendisi için uy­gun görülmüş, sınırları ve ölçüsü önceden belirlenmiş bir alanın dışına akmalı, yüzyıllar boyu dayatılmış içerikler­den, hali hazırda göndergelerden sıyrılmalıdır. Yapı, de­ğer ve işlev kavramlarını hiçe sayan bu dil, ilkel ve köke­ne dönük olmalıdır. Tıpkı uygarlığın bedeni gibi. Dele­uze "arı bir itki dili" olarak tanımlar bunu, sözcüklerin anlamlarını bütünüyle yitirdikleri temel bir düzenin dilin organik yapısının yerini aldığını söyler. Yine de basit bir boşlatma işleminden, bir silicilikten çok, işin temelinde dili devindirerek, sözü eyleme çevirmek olduğuna göre, hammaddesinl layıkıyla kullanan bir dilin hakiki anlam­ları arayışından ve bunları açık etmesinden söz etmek da­ha doğru olur -"ruh" dediğinde, bedenin ateşini canlı tu­tan bir soluğa gönderir, sonsuzluk kaygısı güdülerek tö­renlerle köreltilmiş ve bedeni de tüketmiş soyut bir kav­rama değil. Artaud, Meksika'da totem ayinleri ve afsun­larla arındırdığı bedeni gibi bir beden arzular yazı için, taşkın, güçlü, uykuya dalmamış bir şiir bünyesi ...
Sayfa 11 - undefinedKitabı okudu
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.