İnsanın içinden geldiği gibi konuşması, davranması çok çılgınca geliyor. :) Düşünsenize ailenize, arkadaşlarınıza, müdürünüze, patronunuza, ev sahibinize vs. hiçbir şekilde sadece sözle değil, tavırla, mimiklerinizle bile yalan söyleyemediğinizi... Herkesin gerçek duygu ve düşüncelerini birbirine söylediği bir dünya nasıl olurdu acaba? Ütopik mi distopik mi, tartışırlır. Aklıma Jim Carrey'nin ''Yalancı Yalancı'' filmi geldi. Yalanın hayatımızda ne kadar yer ettiğinin güzel bir eleştirisiydi film.
Papini de savaş açıyor genelde eserlerinde bu duruma.
"İnsanların bugün, artık birkaç saatlik eğlence için kullanılan maskelere değil, ömürlük maskelere ihtiyacı var, diyor.
Hatta görgü kurallarını yerden yere vurduğu bir de hikâyesi var. Nezaket kuralları, toplumsal alışkanlıklar, zafiyetler ya da çıkarların insanı nasıl sözle ya da davranışla az-çok yalancı yaptığını anlatıyor. Papini, insanın kendine ve başkalarına karşı taktığı maskeler arasındaki yaşadığı bunalımları biraz sivri bir dille de de olsa güzel anlatmış.
''Bir gün canım ne isterse yapıp söyleyeceğim, insanlar beğenmezse de umrumda olmayacak.'' gibi, dürüstlüğün biraz tehditvârî bir üslupla her zaman değil tercih edilen durumlarda kullanılabileceğini düşündüren bu cümleye maalesef sadece kitaplarda değil günlük hayatımızda da sıkça rastlayabiliyoruz.
Kitabın bir yerinde de "Sana daha önce de söylediğim gibi, bu, toplumda tek affedilmeyen günahtır. Farklı olursan lanetlenirsin!" diyordu. Pappini ne güzel demiş ömürlük maskelere ihtiyacımız var diye. İnsanlar toplum tarafından lanetlenmemek için, topluma bağlı kalmak için bu maskelere ihtiyaç duyuyor.
Cioran “Hiç kimseye acı çektirmedim!” -etten kemikten yapılmış birine hepten yabancı bir ünlem." diyor. Her zaman dürüst olmak ya da hiç yalan söylememek de öyle sanırım.