Gönderi

Kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyenlerdendik sevdamızda. Sırtımızda binlerce acı, binlerce yara varken; o geldiğinde dimdik durup derdine derman olmak istedik hep! Ruhumuza eşgali düşmüştü bir kere. Adı kazınmıştı artık zihnimizin en ücra köşelerine bile. Sonra gün gelir giderdi sevdiğimiz. Dinlenmiş, yaralarını temizlemiş, zihnini arındırmış bir şekilde; yeniden çıkardı karşısına hayatın kumar masasında. Biz önce dağılırdık. Sonra geçti diyerek avutmaya başlardık kendimizi. Oysa geçmiyordu ki hiç? Yürüdüğün sokaklarda hatırlardın bir kaç acımtırak anıyı yine dağılırdın. Geçti derdin geçmezdi. Herhangi bir anda hayat tokat gibi adını anımsatırdı sana. Bazen televizyon da duyardın, bazen biri diğerine seslenirken sen şans eseri orada olurdun. Yine dağılırdın. Geçmezdi işte sen geçti diye göstersen cümle aleme. Telefon çalardı o mu diye beklerdin ya da gerçekten o mesaj atardı sana yine dağılırdın. Aradı açardın telefonu sesin titremesin diye konuşamazdın çok fazla... Geçti demi? En büyük yalanı hep kendine söylerdin. Semtin toplu taşımalarında bindiğiniz dolmuşlar gelirdi ama artık binemezdin. Toplu taşıma değil de göz yaşı taşırma olurdu hepsi. Yola ayaklara kuvvet diye yürürdün. Hepsini geçtimde hancı olmaktan vazgeçip sende yola koyulurdun seyyah gibi. Uzaklaştıkça unuturum sanarak... Oysa öyle olmadığını bilecek kadar çok yaşamış olsan da yapardın bunu. Ama yine en acı şekilde öğrenirdin. Gitmekle gidilmiş olmayacağını. Fotoğrafların hafızasında rüyalarına girerdi imgesi malum kazımıştın bir kere hafızaya. Sesinin tınısını hatırlardın. Rakıya abanmak diye terim üretildi lan bizim sayemizde. Bu bile başlı başına dağılmaktır işte.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.