Bir sonraki buluşmayı dört gözle bekliyorumNietzsche-Tan Kızıllığı
1897 yılında Dr. Josef Breuer ile kısa bir sohbet için Viyana'ya gitmiştim. 1895 yılında yayınladığı "Histeri Üzerine Çalışmalar" adlı kitabında bahsettiği "Anna O" karakteri ile ilgili de konuşmak istiyordum açıkçası. Muayenesine gittiğimde sekreterinden öğrendiğim kadarıyla İtalya'da olduğunu öğrendim. Şanssızlık....
Buralara kadar gelmişken Viyana’yı gezmemek olmaz tabi ki... Hofburg Sarayı yakınlarındaki Demel Pastanesi'ne oturup "kleiner brauner" sipariş verdim.
Yan masada dikkatimi çeken, balta girmemiş bir ormanı andıran bıyıkları ile çirkin mi çirkin elinde bir bavulu ile oturan biri dikkatimi çekti.
Bu çok ilginç bir duygu... Gözlerimi ondan alamıyordum, ısrar ile beni çağırıyor gibiydi. Bunları düşünürken ellerindeki küçük taşları yoldan geçen insanlara fırlatıp kaçan küçük çocuklara el kol işareti ile birşeyler söyledi. Ama yerine otururken duymuştum sesini... "Hepsi ahlak yoksunu." diye söyleniyordu. İstemeden ona şu soruyu yönelttim: Nedir ki ahlak?
Çok zor geçen dakikalar başlamıştı, hiçbir şey söylemeden öylece yüzüme bakıyordu. Nedenini bilmiyorum ama ezildiğimi görüyordum.
Ve bir anda elinde o çirkin bavulu ile masama geldi oturdu.
"Yanlış soru sordun. 'Ahlak ne değildir?' Sen bunu merak ediyorsun." dedi. "Ama bunu bir sonraki görüşmemizde anlatacağım, şimdi değil. "Kusura bakmayın bayım ama bir sonraki görüşme olmayacak çünkü bu gece Viyana'dan ayrılıyorum."
Sanki beni dinlemiyor gibiydi.
"Dinleyeceksen anlatacağım."diyerek başladı konuşmaya...
Her bireysel eylem, her bireysel düşünce tarzı dehşet uyandırır; özellikle ender rastlanan, seçkin, bozulmamış ruhların tarihin akışı içerisinde hep kötü ve tehlikeli algılanmaları, hatta kendi kendilerini böyle duyumsamaları nedeniyle ne acılar çekmek zorunda kaldıklarını tahmin etmek olanaksızdır. Gelenek ahlakının egemenliğiyle her türlü özgünlük rahatsızlık verici olmaya başladı. Bu nedenle bu ana kadar en iyilerin bile yaşadığı gökyüzü olması gerektiğinden daha fazla karartılmıştır.
-Seni özgür bir insan olarak, özgür iradem ile dinliyor, anlamaya çalışıyorum. Açıkçası pek birşey anladığım söylenemez...
Ufacık bir gülüş ile ağzından şu kelimeler döküldü: "Özgür insan ahlaksızdır, çünkü o her bakımdan geleneğe değil, kendisine bağlı olmak ister." dedi ve kalktı. Bir sonraki görüşmemizde daha fazla şey anlatacağım fakat şu an vaktim yok diyerek gitti. Giderken de mırıldanıyordu unutma Putları kır, Alacakaranlığı bizi sadece üşütüyor dedi ve öylece arkasına dönüp gitti.
Son hareketine çok sinirlenmiştim, bütün sinirimi o çirkin bavulundan çıkarmak istiyordum. Ve biran düşündüm evet bu gece dönmüyorum, istemsizce kalmıştım Viyana'da...
Giderken masama bir kitap bırakmıştı. "Morgenröte. Gedanken über die moralischen Vorurtheile" (Tan Kızıllığı Ahlaksal Önyargılar Üzerine Düşünceler)
Hemen Polonya'lı garip Alman aksanı olan garsondan hesabı isteyip kalktım. Cafeden ayrılırken sol köşede Hofburg Sarayı tarafına bakan yerde oturan kadın saatlerdir masamızı izliyordu, bunu düşünecek vaktim yoktu. Çünkü Viyana'da kalmaya karar verdim. Geç olmadan rezervasyonu yapmalıyım.
(Nietzsche ile bu şekilde polemiklere girmek istiyorsanız mutlaka okuyun derim 2. buluşmamız Putların Alacakaranlığında ya da çekiçle felsefe yapmak adlı eseri hakkında olacak )
Şimdi sıradaki adresimiz Lars Fr H. Svendsen-Korkunun Felsefesi