Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Kimsin sen?
Kitapla boğuşan okurun dramı olarak bir çeşit akıl yürütme, aklındaki dağınık düşünceleri bir yazıda toplama denemesi bu okuyacağınız. Kitabı aslında üç ayrı kitap olan
Cam Kent
Cam Kent
,
Hayaletler
Hayaletler
ve
Kilitli Oda
Kilitli Oda
oda olarak okudum. Fakat üçleme üzerinden genel bir beyin fırtınası yaptığım için incelemeyi buraya yazmak istedim. Sen sen misin? Sen sen değilsen kimsin sen? Kendi konfor alanından çıktığında sen kimsin? İşler rayından çıktığında sen kimsin? Kendi içindeki kendini nasıl bulabilirsin? En önemlisi sen kendini bulduğunda sen kimsin? Polisiye ve postmodern kurmacanın harmanı denilmiş kitapla ilgili. Ama polisiye deyince aklınıza katil -dedektif hikayesi geliyorsa kitabı elinizden yavaşça yere bırakın. Çünkü polisiye diyebileceğimiz tek olgu ipuçlarının kovalanması. Bir nevi anti dedektif hikayesi de denebilir. İzlenenin izlettiren olduğu şeklinde değişik bir kurmaca. Çoğu yerde yazar, karakterler, olaylar birbirine giriyor, bu da okurken hep bir diken üstünde durma durumuna sokuyor okuyanı. Hep bir tuzak ya da sürpriz bekliyorsunuz. Acaba böyle bir karakter hiç olmadı mı? Ya da ya ölmediyse? gibi .. Yazar bunları asla cevaplandırmıyor. Hep bir acaba hissettiren anlatımla huzursuz ediyor. Yazar bu üç kitabın da aslında aynı öyküyü anlattığını söylemiş, farklı kişilerden yansımalarını okuyormuşuz ama okurken pek aynı şeyi okuyormuşuz gibi hissetmiyoruz. Temasal bir bağ kurabildim ama bunun dışına çok da çıkamadım. Kendini arama, kendini unutup bir başkası olma, başkasında yaşama gibi temaların üzerinde nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan, hatta bitmeyen hikayeler... Sonu okura kalmış gibi ama yazar da çok dolandırıp başı ve sonu önemli değil ikisi arasında karakter neler yaşadı, neler hissetti önemli olan gibi bir anlatı. Benim kafam çok karışık yazar da belki karıştırmak istemiş bilemiyorum.
Cam Kent
Cam Kent
'ten çok keyif aldım sanırım en sevdiğim bu oldu. Karakterin başta başka kimlikle dedektif kitapları yazarken, bir karışıklık sonucu dedektif rolüne girmesi, dedektifin de
Paul Auster
Paul Auster
olması, sonra gerçek (kurgudaki gerçek) Auster ile sahtenin karşılaşması okuması çok keyif veren bir kurguydu. Karakterlerin iç içe geçtiği, birbirine karıştığı-dönüştüğü anlatım bana çok keyif verdi. #39821107 Onun dışında Babil Kulesi (bir de ben söyleyeyim) ve Don Quijote kuramı harikaydı. Kitapların tümünde karakterlerin yaşadıkları his sanki öyle olması gerekiyormuş hissiydi, yani kendilerine bir komplo teorisi uydurup peşinde koştururken, aradığı şeyi kendi içinde bulmak gibi. Bu tarz kurguya bizdeki en benzer örnek sanırım
Kara Kitap
Kara Kitap
. Bilinmeyen, kendisinden gizlenen üstü kapalı bir gerçek olduğuna inanmak ve ipuçlarının izini şehirde sokak sokak sürerken, geçmişten kişilerden iz ararken bir yanda kendisini de sorgulamak ve sonunda kendi gerçeğiyle yüzleşmek, değişmek, bir başka kişiye dönüşmek, aramayı bıraktığın anda aydınlanmaya varmak, aradığı kişinin kendisi olduğunu fark etmek hatta kovaladığın kişi olarak yaşamını sürdürmek. Celal Salik - Galip ilişkisi de böyleydi. Belki Selim Işık - Turgut Özben de... Kendini aramanın en derin, en bunaltıcı hissedildiği
Hayaletler
Hayaletler
kitabıydı bence. Çünkü diğerleri biraz daha dedektifvari bir tarz içinde gömülmüş, okurken olay örgüsüne takılıp çok şiddetli hissetmiyorsunuz. Tabi bunlar hep öznel yorumlar. Okurken ne hissettin NigRa diye soruyorum kendime? Kitap melankolik bir anlatıydı diyebilirim, hüzünlüydü. Çünkü karakterler sanki yalnızdı. Tutunamayanlar sendromu gibi... Adapte olmakta zorluk çeken, kendisi olmaktan sıkılan tipler gibi.. Hayatının macerasına atılıp, maceradan bambaşka birisi olarak çıkmak, hayatlarının alt üst olması gibi... Üç kitap arasındaki bağı, karakterlerden hangisi hangisini kovalıyordu gibi bağlantıları tam çözemediğim için hala bir huzursuzluk duyuyorum. Belki de Auster kitap karakterlerinin bağlantısı varmış, bir şey kaçırmışız paranoyası vermek istemiştir. (Belki bu da benim paranoyamdır.) Çok da önemli değil aslında okuması çok keyif veren bir kitaptı. Üzerine saatler boyu konuşulabilir gibi hissediyorum, hatta durup demlendikçe şurası acaba böyle miydi diye keşifler patlaması da gelebilir. İncelemeyi kitap bittiğinden beri aklımda dönüp duran,
Kaçan Ayna
Kaçan Ayna
'dan bir alıntı ile bitirmek sanırım kitabın arayış temasına uygun düşecek. "“Kimsin sen?” diye sordum en sonunda kendi kendime, bu sorunun ağırlığını, büyüklüğünü duyumsar duyumsamaz da, geri kalan her şey yok oldu."
New York Üçlemesi
New York ÜçlemesiPaul Auster · Can Yayınları · 20161,130 okunma
··
219 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Livaneli, Auster için Edebiyat Mutluluktur kitabının 175. sayfasında demiş ki : "Yazarlığını biraz zorlama ve renksiz buluyorum, "anlatacak hikayesi yok" duygusuna kapılmadım değil, okurun ağzında kekremsi bir tat bırakmaktan ileri gidemiyor." İncelemende karşılaştıklarım ise epey keyif almış olduğun, Babil Kulesi ve Don Quijote kuramı gibi edebiyata yeni renkler kazandıran, gerçek Auster ile sahtenin karşılaşması, hatta derinlik ve bunaltıcılık arasında gidip gelen bir yazımının da olduğu. Şimdi bir kitaptan bir kitaba bu kadar değişiklik gösterebilen bir yazar için nasıl renksiz sıfatı yakıştırılabilir ki? Nasıl anlatacak hikayesi yok denebilir ki? Kekremsi bir tat kaldı mı ağzında değerli Nigra? Bir kitap okuduktan sonra ağızda kekremsi bir tat bırakmayı Livaneli nereden öğrendi? (bkz : anlamı o kadar da bilinmeyen sözcük kullanayım da ne dediğimi anlamasınlar) Bir kitap bir okura "Kimsin sen?" sorusunu sordurabilmeyi başarmışsa o kitap iyi diye algılıyorum ben, inceleme için eline sağlık değerli arkadaşım.
1 önceki yanıtı göster
NigRa okurunun profil resmi
Livaneli hiç okumadım da böyle söylemler şey gibi geliyor bana karşındakini aşağıya çekerek yukarıya çıkmaya çalışmak. Nihayetinde ne bileyim bazı yazarlar rüştünü ispatlamış. Proust kötü yazıyor, Dostoyevski abartılıyor demek gibi bu. Kekremsi nasıl bir tat bilmiyorum tatmadım ama muhtemelen benim yeterli olmamamdan ötürü kavrayamadığım bir sürü sembol var. Çok sayıda rakam, renk geçiyor, tesadüfen yazıldığını düşünmüyorum bunların. Zaten yazar da şöyle bir şey demiş. #39821047 Auster zeki bir adam.. Livaneli o kitabı belki kafası iyiyken yazmıştır.
Selman Ç. okurunun profil resmi
Son alıntıyı okuyunca aklıma
Osman Y.
Osman Y.
nin öz abisi
Tarık Tufan
Tarık Tufan
ın şu sözü geldi. "Usta ben buraya sığmıyorum" dedim. "Kendini küçült de gir o zaman" dedi. Kibir, tevazu, benlik ve bir sürü şey aktı gitti... #11067807
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.